Month: Haziran 2007 (page 2 of 6)

Çocuk Doktoru

Böyle bir soruyu, sorunsalı burada yazmak, Babaolmak.com’un müdavimlerini bu konuda cevap vermeye teşvik (veya provoke) etmek ne derece doğrudur bilemiyorum. Ama sonuçlarını merak ediyorum :)

Malumunuz, 10 gün sonra kızımız “dışarı” çıkacak. Hemen ardından da bize bir “çocuk doktoru” gerekecek. Çocuk doktoru seçiminde en önemli etkenin “eş dost deneyimlerine dayalı tavsiyeler” olduğu bilinen bir gerçek. Özetlemek gerekirse: “Eeee… Kime götüreceğiz bizim kızı?”

Bu bağlamda, her türlü öneri; değerlemdirme, kriter, parametre… İtinayla dinlenir, değerlendirilir… (Sadece bizim değil, bebeklerinin gelişine hazırlanmakta olan tüm çiftlerin de işine yarayacağını düşünüyorum böyle bir paylaşımın…)

Pratik Anne

“Çocuk sahibi olmak hayatınızı teptaplak değiştiriyor” dediler. Ben hamileyken söylediler bunu tabi. Öncesinde hep farklı şeyler söyleniyor ama hamile olunca birden herkes “aman, son aylarının tadını çıkar” demeye başlıyor nedense. Ben bunu hiçbir zaman olumsuz manada yorumlamadım. Zaten “olumlu düşünce gücüne” sinir edercesine inananlardan biriyim. Ama kabul etmek gerek, hakikaten yaşam değişiyor; sevgi çoğalıyor ve sorumluluklar artıyor. Kendiniz dışında başka bir kişinin sağlıklı, mutlu ve iyi birisi olarak yetişmesi ve yaşaması sorumluluğu size düşüyor. Bu yol bambaşka bir yol ve bu yolda çok da yeni şey öğreniliyor.

Bu blog’u yaratırken, kendim de bir tanesi olduğum için aklımda daha çok çalışan annelerin yaşamını kolaylaştıran fikir ve düşünceleri paylaşmayı planladim. Sonra düşününce kendi kendime “niye sadece çalışan anne?” ya da daha doğru ifade etmek için gerekirse niye “başkası için çalışan anne” ile kısıtlıyorum kendimi diye düşündüm. Sonuçta annelik izni boyunca yavrucan ile evde kaldığım sürede gördüm her iki yol da çok zor.

Sözleriyle başlamış Pratik Anne‘nin blog’u bundan iki yıl önce. Kıpırcan’ın doğumuyla birlikte başlayan blog, çok düzenli bir şekilde günümüze gelmiş. İsminden de  anlaşaılabileceği üzere; blog, sahibesinin deneyimlerinden yola çıkarak önerdiği pratik çözümlere dayanıyor. Tavsiye ederim… Hem gülümsemek, hem de pratikliğinizi arttırmak için.

En son göz attığım, ilgimi çeken bir iki başlığa da direkt link vereyim:
Bebekler için işaret dili
Giyinme, soyunma, bez değiştirme numaraları
Doğum gecikirse (Bu yazıda, bir şekilde yakalayıp da çekmeyi çok arzu ettiğim bir fotoğraf karesi var… Sanırım çok şansım yok, ama buyrunuz burdan bakınız… )

37. Haftayı Devirirken

Hafta bittiğinde, hafta sonunun gelişiylle birlikte gebelik takvimizde de bir koca sayfayı daha çeviriyoruz. Birinci perdenin sonuna doğru yaklaşıyoruz artık. Dışarıya çok yansıtmasak da heyecanımız gittikçe artıyor. Sadece heyecanımız mı, kaygılarımız, korkularımız, tereddütlerimiz de…

Deniz’in ayakları ve ayak bilekleri kocaman oldular. Ovunca, hareket edince, yürüyünce, serin uş yapınca filan rahatlıyorlar… Ama yine de kocamanlar. Hafif bir “oyun hamuru” durumu da var. Parmaklarımı deniz’in ayaklarına bastırdığımda izi aklıyor. Sonra yavaş yavaş yok oluyor izler.

Kızımız kıpır kıpır… Artık ayakları nerde, poposu nerde çok daha hakimiz konuya; zaman zaman ayaklarını itmece oynuyorum, elimle ayaklarını (veya ayağını) itiyorum, o da çekiyor başka bir yere koyuyor, sonra tekrar itiyorum… Annesi kızana kadar devam ediyoruz. (Veya ben tek başıma devam ediyorum, emin değilim)

Deniz son bir haftadır, “Hamileliğin 37. Haftasında Deli Gibi Yorulursam Ne Olur?” konulu tezi üzerinde çalışıyor. Son on günde bütün ev temizlendi, duvarların silinmesinden, evden torbalarca ıvır zıvır atılmasına kadar. Evdeki herşeyin ama aklınıza gelebilecek herşeyin tozu alındı, tüm evden baştan yerleşti. Ayakta duramayacak kadar yorulsa da bir erken doğum durumu yok. (Başka türlü ara vermeyecek çünkü Deniz) Gördük ki yorgunlukla erken doğumun alakası yok. :)

Kızımızın odası geldi, kuruldu, yerleşti. (Pırıl pırıl temizlendi) şu anda havalanmakta. Bakarsınız bir ara daha detaylı bahseder, resimlerini de koyarım buralara bir yere…

Deniz’in karnı artık daha da kocaman. Kızımız annesinden biraz daha önde yürüyor artık.

– Kızımız artık “olmuş” durumda, dışarı çıkmaya karar verirse kimse onu tutmayacak.
– Bazı koordinasyon yetenekleri gelişmiş durumda, eliyle birşeyleri kavrayabilir durumda mesela.
– İçerde kortizon üretiyormuş kızımız, ciğerlerin havayla solunuma geçmesi için gerekliymiş bu.
– Lanugo denen tüyler çıkmıştı veledimizde; şimdi de dökülmeye başlamışlar…
– Hıçkırığa benzer nefes egzersizleri sıklaştı
– Işığa da tepki vermeye başlamış. (Henüz denememiş olsak da)

Günün genel kültürü: Hani göbek bağı diye bir mevzu var ya, anneyle bebek arasında bulunan, bebeğin beslenmesini, oksijen almasını vb. sağlayan, anneden bebeğe doğru bir hortum… Hani bebek doğduktan sonra kesilir, sonra bebekte kalan parça bir süre sonra kendiliğinden düşen (ve hatta bazı teyzeler tarafından yıllarca saklanan – bakınız benim teyzem- veya çocuğumuz okusun adam olsun denilerek bir üniversite bahçesine filan gömülen… Evet; göbek bağı kesilirken ne anne ne bebek hiçbirşey hissetmezmiş, göbek bağında sinir bulunmazmış. Sinirsiz bir kordon yani…

Oğlum Baba Olacak

Dün elime bir mektup geçti… 20 Kasım 2006’da, anne – baba olacağımızı, taze anneannelere, babaannelere (ve dedelere) söylediğimizden 5 gün sonra, sabaha karşı 05.00 sularında yazılmış… Çok bir şey söylemeye gerek yok. (Sadece bana yazılmış olsa da, yazan kişinin -annemin- hoşgörüsüne sığınıp, burada yayınlıyorum…

Benim minik minnacık bebeğim BABA OLACAK. 9 ay taşıyamadığım, ya büyüyünce bir eksiği olursa diye hep heyecanla beklediğim, ilk kucağıma aldığımda Allahım bu bebeğe bakıp büyütecek güç ver bana o büyümeden bana bir şey olmasın diye dualar ettiğim oğlum BABA olacak!

Heyecan değil, sevinç değil, keder hiç değil, merak olabilir bu duygu.

Serçe ayağı gibi küçük eller, ufak ötesi parmaklarla hayata tutunmak için, küçük parmağıma dolanan parmakları, açamadığı gözleri, kuvvet bulup memeyi ememediği ağzına kaşıkla akıttığım mama ile tekrar uykuya dalan, sessiz, ağlamasız oğlum canımın içi “€œminanem”€ baba olacak, işte o zaman anlayacak “€œaman anneee”€lerin anneye nasıl geldiğini biraz belki, çünkü benim çocuklarım anne olamayacak baba olmak ise bana göre anneliğin çok azı çook azı. Ama onlar sevgi dolu, becerikli, güzel gönüllü babalar olacaklar eminim.

Continue reading

şişik Ayaklarla Mücadele

Deniz’in hamilelik boyunca çektiği belki de tek sıkıntı ayaklarının şişmesi oldu. Havaların ısınmasıyla birlikte, bir de son iki haftaya yaklaşmamız da eklenince Deniz’in bakıp bakıp güldüğü kocaman ayaklar oluşuverdi. Hamileliğin özellikle son 3 ayında sıkça rastlanan bir durum olan şişen ayaklar ve bacaklar konusunu araştırdım ben de. Babaolmak.com’u takip eden ve yakın zamanda kendisi veya eşi doğum yapacak müdavimlerimiz var malum… Maksat, Google başında geçirdiğim süre hepimizin işine yarasın… (Aşağıda çevirdiğim ve derlediğim bilgiler 6-7 yabancı siteden alıp, derleyip topladığım bilgiler olup, malumunuz ben doktor filan değilim dolayısıyla aşağıdaki öneriler -hoş hiçbiri radikal şeyler değil- arasında sizi zorlayan, düşündüren, tereddüt etmenize sebep olan öneriler varsa, lütfen doktoruza danışın, beni kaale almayın)

– Dediğim gibi ayakların son aylarda şişmesi çok sık rastlanan bir durum. Vücut hamilelikte normal kan ve su miktarının 1,5 katına çıkarmış. Alınan kilonun yaklaşık %25’i bu fazla sıvılar olabilirmiş.
– Ödem olarak da adlandırılan bu şişlikler genellikle eller, ayaklar, bilekler, bacaklar ve yüzde görülürmüş. Ama özellikle vücudun alt yarısında rastlanıyor.
– Vücuttaki bu ekstra fazla sıvı, vücudu yumuşatıp, bebek içerde büyüdükçe vucudun esneyebilmesini sağlayıp sonrasında da doğum esnasında rahim kaslarının genişlemeye hazırlanması için önemliymiş.
– Vücudun orta bölgesinde kocaman bir ikinci kişinin bulunuyor ve özellikle orta bölgede vucuda baskı uygulayıp damarların daralmasına sebep olduğundan vücudun alt bölgesinden yukarıya doğru olması gereken kan akışı zorlanıyor ve sıvı aşağılarda hapsolabiliyor, bu da ödeme yani şişliklere sebep oluyor.

Continue reading

Older posts Newer posts

© 2024 Baba Olmak

Theme by Anders NorenUp ↑