Category: Baba Olmak (page 18 of 53)

Çok net bir kategoriye giremeyen her yazı ister istemez en genel olan bu kategoride arşivleniyor. Kurcalamakta fayda var; ne olur ne olmaz; ilginizi çeken bir şeyler burdadır belki de.

Babalık Depresyonu

Parents dergisinin Haziran 2011 sayısında “Babalık Depresyonu” konulu bir yazı ve konuyla ilgili farklı babaların görüşlerini bulabilirsiniz. O ki, söz konusu babalardan biri de benim. Yazının ve görüşlerin tamamını okumak için gidip dergiyi satın almanız gerekse de yapabileceğim şey en azından konuyla ilgili benim yazdıklarımı buraya yapıştırmak.

Bu arada yazıda kullanılan fotografı arkadasım, Rüzgar’ın annesi Selda Dölekoglu çekmişti. (Dinemiz de derler, portfolyosunu ya da blogunu filan arayacak olursanız)

Buyrunuz yazı aşağıda:

2006 yılının Kasım ayında öğrendim baba olacağımı. Büyük bir heyecandı. Zaten öğrendiğim gece Babaolmak.com’u açtım ve özellikle de hamilelik süresi boyunca neredeyse gün gün yazdım her şeyi. Yazmak, sadece heyecanımı paylaşmak değil aynı zamanda heyecanımı bastırmamı ve sakinleşmemi de sağladı sanıyorum. Kızımız Temmuz 2007’de doğdu. Artık neredeyse dört yaşında. Şimdi dönüp de o ilk yaz aylarımıza baktığımda çok belirgin bir depresyon hatırlamıyorum. (Sanırım eşimde daha fazlaydı)

Doğumdan öncesine dair hatırladığım en belirgin kırılma noktası, benzer zamanlarda haöilelik yaşamış, bizden 2-3 ay önce doğum yapmış bir tanıdığın kızının hiçbir belirti görülmeden, bir çok taramaya rağmen down sendromlu olarak doğduğunu öğrenmem olmuştu. Etkisinden günerce çıkamamış, hamilelik sürecinin hiç sorunsuz devam etmesine rağmen böyle bir şeyle karşılaşılabileceğini kavramış oldum. Bu olay, o güne kadarki pembe gözlüklerimin düşüp kırılmasına sebep olmuştu.

Doğumdan sonra ilk bir ay kızımız yeterli anne sütü olmaması sebebiyle beslenememiş ve zayıf kalmıştı. Bu dönem bir miktar stres ve korku yaşandı. Özellike eşimin bu konudaki gerginliği ister istemez bana da yansımıştı. Ancak hem çocuk doktorumuzunanlayışı ve desteği hem de eşimin inadıyla bu dönemi mamaya geçmeden atlattık. İlk duygulara baktığımda tüm bekleyişimiz boyunca kendimizi bu olaya, artacak sorumluluklara, değişecek paylaşım oranlarına ve üç kişi olmaya çok hazırlamışız ki nerdeyse hiç sıkıntı yaşamadık. Ama zaman içinde birbirimize vakit ayırmayı, özen göstermeyi unuttuğumuz da bir gerçek. (Bunu çok çok sonra fark ettik açıkçası)

Sanırım bu dönemde annenin yükünü hafifletmek adına atılacak her adım hem anne tarafında hem de kendi içinizde çok şey bulmaya; ilişkinizin değişirken aslında yeniden tanımlanmasına sebep oluyor. İşlevsizmiş gibi hissetmek yerine operasyonun bir parçası olmak çok işe yarıyor. Öte yandan daha önce de dediğim gibi, anne-baba olurken karı-koca olmayı da unutmamak, ne olursa olsun birbirinizi boşlamamak gerekiyor.

Motosiklete Bin Oğlum (Ya da Kızım)

Bu mektubu daha önce bir yerlerde okumuştum. Geçenlerde Facebook’ta bir arkadaşın arkadaşının profilinde görünce hatırladım ve Babaolmak.com’da yayımlasam dedim. Araya yine vakit girdi. (Ah şu araya giren vakitler) Dün gece oturup Türkçe harfleri olmayan metni satır satır düzelttim. Sonra dur adam gibi araştırayım dediğimde hızlı bir Google aramasıyla nerdeyse tüm motosiklet forumlarında buldum yazıyı. Üstelik Türkçe harfleri de yerli yerinde hatta daha uzun ve daha eli yüzü düzgün bir finalle.
Continue reading

Nedir Şu “Baba Olmak”?

Sabiha Paktuna Keskin ile geçen sene bir fotoğraf sergisinde tanışmış ve çok kısa bir süre sohbet etme imkanı bulmuştum. Aslında Çocuk Kitapçıcı: Kipitap.com adına, “çocuk ve kitap” konusu hakkında kendisiyle deha detaylı konuşmak istediğimizi iletmiş ama bu sırada Babaolmak.com’dan da bahsetmiştim.
Continue reading

Birbirimize Söyleyemediğimiz Onca Şey

Bu kadar ara vermezden önce, daha doğrusu verdiğim ara daha kabul edilebilir boyutlardayken (Ocak başı diyelim) (Farklı bir şey çağrıştırdı sürekli aç bünyemde) yılın ilk yazısı olarak kafamda kurguladığım bir kitap tanıtımıydı. (Evet, 2011 planlarımdan biri daha çok kitap tanıtmak, daha doğrusu her şeyden önce daha çok kitap okumak, bazılarını da yazmak) (Ah, daha ne planlarım var aslında)

2011’in ilk kitabı beni yeni bir yazarla tanıştırdı: Marc Levy. Hatta öyle bir tanışma oldu ki, bahsedeceğim kitabını okuduktan sonra hemen tüm kitaplarını alıp ilk kitabından itibaren okumaya başladım. (Nasıl bir okuma açlığıyla kitap okumaya sarıldığımı anlatmayacağım) Kısa sürede 3-4 kitabını bitirip roman okumaya ara verip daha teknik bir kaç kitap soktum araya (onlara da gelecek sıra) Ancak o ilk kitabın yeri çok özel oldu. Cumartesi başladığım kitabı Pazar bitirişim bir yana; kitap okuyup da ağlayan bir herif değilken (hiç hem de) kitabı bitirip hüngür hüngür ağlayışım, kendime gelmek için geceyarısı yürüyüşe çıkışım bir yana; arkasından hemen kızıma bir mektup yazışım başka bir yana…

Evet kitap, bir baba ile kızı hakkındaydı: “Birbirimize Söyleyemediğimiz Onca Şey” (All Those Things We Never Said (En bi’ orijinal adı: Toutes ces choses qu’on ne s’est pas dites) (2008)

Kitabın arka kapağından azcık alıntılamak gerekirse:

Düğününden birkaç gün önce, Julia babasının sekreterinden bir telefon alır. Önemli bir iş adamı olan babası Anthony Walsh törene katılamayacaktır. Her zaman mesafeli ve sorunlu bir ilişkileri olduğundan, Julia bu habere pek de şaşırmaz, ancak bu kez babasının mazereti haklıdır: Anthony Walsh ölmüştür.

Aslında arka kapakta daha pek çok şey yazıyor ama detaya girmeyeyim. Tek söyleyebileceğim, anne ya da baba her ebeveynin mutlaka (ama bak mutlaka) okuması gerek diye düşünüyorum. Aslında bununla kalmayıp, her çocuğun da okuması gerektiğini düşünüyor ve buradan Marc Levy’e atlıyorum…

Çok komik şekilde, yazarın kitaplarını Türkiye’de yayımlamakta olan Can Yayınları’nın sitesindeki biyografi abinin 1963 doğumlu olduğunu iddia etse de aslında Marc Levy 1961 doğumlu. Gençliğinde Fransız Kızıl Haçında çalışıyor, bir yandan işletme ve bilgisayar eğitimi alıyor. Sonra bilgisayar grafikleri üzerine bir şirket kurup uzun süre o işi yapıyor derken şirketin kontrolünü kaybedip ayrılmak zorunda kalıyor. (Yaş 29) Sıfırdan başlıyor. Bu sefer bir iç mimari ofisi kuruyor. Ortakları mimar olsa gerek, firma şu anda Fransa’nın en bilinen mimarlık ofislerinden biri haline gelmiş. Bunlardan bize ne dersek, Marc Levy, 37 yaşında oğluna, daha doğrusu oğlunun büyüyünce olacağını düşüdüğü kişiye bir kitap yazıyor: “Keşke Gerçek Olsa” kitap hiç yayınevi sıkıntısı çekmediği gibi daha basılıp piyasaya çıkmadan Dreamworks tarafından film hakları da satın alınıyor: “Keşke Gerçek Olsa” Şu da DVD’sinin linki, onu da vereyim tam olsun…

Şu anda abinin bir takım kitaplarını okumuş bir kişi olarak ahkam kesebileceğim konu, kendisinin kitaplarında “ana-baba olma” “ebeveynlik” gibi tamalara yoğunlaştığı, bu konularla ilgili çok kafa yormuş olduğu ve bunun çıktılarının da kitaplarına ve karakterlerine fazlaca yansıdığı. Kendisi de baba olduğundan ve muhtemelen diğer yaptığı işler gibi muhtemelen bu alanda da oldukça başarılı olduğundan bunun yansımalarına okuduğunuz satırlarda şahit oluyorsunuz.

Tekrar ısrarla önereyim; hemen şu linke tıklayıp kitabı alabilirsiniz. Bu vesileyle bu kitabı bana öneren anneme ve ona öneren kardeşime de teşekkürü bir borç bilirim. (Annemin kitabı ana verirken kaşka göz arasında bazı sayfaları, satırları işaretleyivermiş olması gibi büyük bir ustalığı da olmuştu belirtmeden geçmeyeyim…) Çok uzattım biliyorum. Okuyun işte yahu…

Hani Bazen Bilirsin Doğru Zamanı

Çok uzun oldu biliyorum. Sanırım ilk kez bu kadar uzun oldu. Düşünüyorum da; 2011’in ilk Babaolmak.com yazısı bu. Çok olmuş.

Tüm bu “yokluk” boyunca arayan soran, mesaj yollayan, Facebook ve Twitter’dan soran herkese çok teşekkür ederim. “Kötü bir şey yok değil mi?” sorusuna cevabım: “Yok, merak etmeyin…” Elimde olmayan değil, elimde olan sebeplerden bir süre ara vermiştim. İster yoğunluk, ister isteksizlik ya da sakınmak deyin… (Yazmaya oturunca neler dökülüvereceği belli olmuyor her zaman…) (“Yayınla” butonunun tek basışta yayınlayıvermesi tüm yazdıklarını, sakınmayı gerektiriyor bazen…) (Allahtan kağıt, kalem, defter tamamen yok olmamış hayatlarımızdan… ) (Ve parantezlerin hala bu kadar el altında olması ne büyük lüks)

Bu büyük ara için özür dilerim. (Niyeyse) Ama bilin ki çok şey biriktirdim bu arada. Linkler, yazılar, ürünler, tavsiyeler, fotograflar, etkinlikler, gezi güzergahları, güzel bloglar, daha da güzel insanlar. Çok ama çok daha düzenli bir şekilde yazacağım. Hatta bakınız başladım bile.

Bu yazıyı 1 Nisan’da yazmaya başlayacakken hiç hesapta yokken bir değil iki operasyon sebebiyle o günü (evet şaka gibi) hastanede geçirdim. (Yazamamak fıtık etmiş beni ; ) Geç olsun da güç olmasın. Hem de Z. bu gece vakitlice ve üstelik kendi kendine uyuyarak kapıyı da açmış oldu babasına.

Artık yazma vakti… Hadi bakalım: Bir kez daha “Merhaba!”

Older posts Newer posts

© 2024 Baba Olmak

Theme by Anders NorenUp ↑