Bir ekim iki bin on dört. Hayatımın; hayatımızın bir kere daha dehşet şekilde eğiştiği unutulmaz bir gün. Dünyanın en güzel oğlanlarından birinin doğum günü. Bizi birkaç kere geliyorum; gelmiyorum; belki de gelirim; çok da emin değilim; ne geleceğim ulan, yok yok geliyorum… Ve benzeri yoklamalarla haftalar hatta aylarca uğraştıran hatta son düzlükte bile; suyu boşaltalım ben de arkasından geleceğim dedikten sonra öyle pek de kolay gelmeyen oğlanın doğum günü.

Üç yıl önceki heyecanın; hastane lobisindeki bekleyişin hala dün gibi taze olduğu; ayların hızla aktığı 2014 yılının üzerinden hiçbir şey geçmemiş gibi olduğu bugün; Barış Minnoşu üç (3) yaşını dolduruyor. Göz açıp kapayana kadar geçmiş üç yıl. Eskisi kadar sık kayıt tutmayı beceremediğim; kayıtları artık bilgisayarlar ya da bloglarla değil akıllı telefon fotoğraflarıyla tuttuğumuz üç yıl.

Bugünlük hazıra konacağım; bu sene; Mayıs civarı, babalar günü vesilesiyle yazdığım bir yazıdan alıntı yapacağım bu gecelik… Diyeceğim ki:

“Oğlum, dünyanın en güler yüzlü en mutlu oğlanı… Düşündüğümde içimin gıcıklandığı; daha doğar doğmaz beni mucizelerin gücüyle Barış’tıran oğlum. Oğlan babası olmanın, (daha şimdiden) rol model olmanın keyfini yaşatan tatlı; idareci oğlum. Evet büyüdün ve şimdiden abi oldun. Büyünce senin de sakalların olacak bıyığın olacak, küpen olacak, motora bineceksin ve baba olacaksın. Tüm bunları nasıl bir heyecanla beklediğimi muhtemelen sen de baba olunca anlayacaksın. Öte yandan da “tam bu yaşta kalsan ya” dediğimi de artık biliyorsun ve biliyorum ki baba olduğunda bunu da anlayacaksın. Hayatıma girişinle birlikte beni çok ama çok güçlü bir adam yaptın, iki çocuklu bir baba olmakla ilgili korkularımı yerle bir ettin, teşekkür ederim.”

İyi ki doğdun oğluşum. İyi ki ikinci bir kez baba yaptın beni. İyi ki baban oldum. İyi ki varsın hayatımda.

Nice mutlu; koskoca gülümsediğin, etrafa mutluluk ve enerji saçtığın yılların olsun.

İyi ki doğdun oğluşum.