Bu anlatacağım hikayecik bir önceki anekdotun arkasından gerçekleşiyor; oldukça düşündürücü de bir olay. Her aklıma geldiğinde çok eğlenmekle beraber üzülüyorum da, biraz da hep birlikte ders çıkarmak adına atlamadan yazmak istememin sebebi bu…

O pazar akşamı Z., annesinin kucağında uyur halde eve çıkarken ben de sitenin otoparkında yer bulamayıp site dışına park ettim arabayı. Bir çok çanta, torbalar, ceketler, fotoğraf makinesi, Z’nin oyuncakları derken ellerim kollarım her zamanki gibi doldu. Üstüne inat edip Z’nin bagajdaki bisikletini de bir şekilde yüklendim…

Bisiklet önemli. Z’den 6 ay büyük kankası Ada’nın bisikleti artık ona ufak geldiğinden kendisine el koyduk. Cumartesi el koyuşumuzun ardından çok fazla binmeye fırsat bulunamadığından Pazar günü arabanın bagajına aldık ki bir park mark yürüyüş durumu olursa Z. de bisiklete binsin. Ama mümkün olmadı. Bu sebeple, Pazartesi bisikleti aklına geldiğinde sitenin dışında arabayı aramasınlar diye bisikleti sitenin içine sokup diğer çocukların bisikletlerinin bulunduğu bisiklet parkının yanına bıraktım.

Ertesi sabah ben motorla, servisi kaçıran anne de arabayla işe gittik. Gün içinde bir telefon konuşmasında annemiz bisikleti hala bagajda sandığından Mine Teyzemize ve hatta Z’ye telefonda akşam bisikletle birlikte dışarı çıkma sözünü iletmiş. Benim bu durumdan haberimin olmasının sebebi akşam başbaşa sinemaya gitmek için eşimi ayartmaya çalışmam. “Z’ye bisiklet sözüm var” deyince durum ortaya çıktı…

Bunda ne var diyeceksiniz… Bisikletin nerede olduğunun aydınlatılması maalesef akşamüstünü buluyor. Öğle saatlerinde Mine Teyze’siyle çocuk parkına gitmek için dışarı çıkan Z. bisikletini görüyor ve binmek için uğraşıyor. Hatta sonunda tutturuyor. Bisikleti arabada sanan Mine’nin ise Z’yi, onun başkasının bisikleti olduğuna ikna edebilmek için çok uğraşması gerekiyor. Z., ne yapıp etse de Mine’yi ikna edemiyor; muhtemelen kendisi de ikna olmamakla beraber (ki niye olsun) boyun eğmek zorunda kalıyor… Ve söylene söylene, arkasına baka baka bisikleti bırakıp parka gidiyor.

Bunları telefonda öğrenince sahne birebir gözümüzün önünde canlandı. Aslında Z. doğruyu söylüyordu ama ne yazık ki sadece 2,5 yaşındaydı. Başka zamanlar bisiklet parkındaki başka bisikletlere ve scooter’lara da sulandığından ve tabii ki bisikleti arabada sanıldığından ciddiye alınmamıştı…

Ve belki de hepimiz için bu hikayeden dersler çıkabilir değil mi?

(Durum açığa çıkar çıkmaz eve telefon edildi; herkes Z’den özrünü diledi, gönlünü aldı… :)