Month: Şubat 2009 (page 2 of 3)

“Baba” komedyeni kaybettik

(Radikal, 18 şubat 2009, Cem Erciyes)

Gazanfer Özcan, Türk tiyatrosunun altın çağında yetişmiş komedyenlerdendi. 80’lerin gençleri onu Hüsnü Kuruntu, 2000’lerin televizyon izleyicisi Tahsin Amca olarak tanıdı

İSTANBUL – Onu 50’lerde çekilmiş siyah beyaz bir filmde, çay partisinde esas oğlanla kızın çevresindeki iyi halli takım elbiseli gençlerden biri olarak gördüğümde şaşırmıştım. Bütün rolü bir adım öne çıkıp “Haydi, şimdi bir oyun oynayalım” demekti. şaşırmıştım, çünkü benim için Gazanfer Özcan, evin salonundaki iyi kalpli komik ‘amca’ydı. 60’larda tiyatro salonlarının dolup taştığı o altın çağda yetişmiş komedyenlerden biri olarak, çok iyi bildiği bir komediyi televizyona taşımıştı. Geleneksel Türk tiyatrosunun içinde gelişip onunla bağını koruyan vodvillerin büyük ustalarından biriydi Gazanfer Özcan. Biz 80 kuşağı onu Hüsnü Kuruntu olarak tanınmıştık. 2000’lerde büyüyenler için ise Tahsin Amca’ydı. Geçen zaman içinde biraz yaşlanmış, yaylana yaylana salonun bir ucundan diğerine koşturan Hüsnü Kuruntu yerini neredeyse koltuğundan kalkmadan her şeye hÇ¢kim olan, sahnesini dolduran Tahsin Amca’ya bırakmıştı.

Tamamını Radikla’de okuyabilirsiniz.

Gazanfer Özcan vefat etti
– Gazanfer Özcan (wikipedia) (ekşi sözlük) (imdb)

Sevgililer Gününde Baba Olmak

Bu aralar ağırlıkla “baba olmak” konusunda yazılar yazmaya başladığımı fark ettim… Özel bir sebebi yok hepsi arka arkaya denk gelmiş konular sanıyorum. Aslında yazılmayı bekleyen bir çok başlık var, bir yandan sırayla o listeyi eritmeye çalışıyorum ama bir yandan da günlük hayat devam ediyor ve yazacak birşeyler çıkıyor. Yazılacaklar bayatlamasın diye de becerebildiğimde sıcağı sıcağına yazıyorum…

Hafta sonu Ankara’daydık. Biraz iş, ama daha çok arkadaş ziyareti denilebilir. Dolayısıyla sevgililer gününü Ankara’da geçirdik. Bu arada sevgililer gününü kutlayan bir çift değiliz ancak cumartesi akşamı hem yeni tanıştığımız bir arkadaş hem de çok eski bir dostla birlikte bir cafede keyifli bir gece geçirdik. (Bu kadar detaya girmem ama bağlayacağım bir şekilde)

Gecenin güzel yanlarından biri kızımızın da tüm gün ve gece yanımızda olmasıydı. (Aslında bakılırsa gecenin kötü yanlarından biri de buydu çünkü ne kadar havadar, yüksek tavanlı bir mekanda soğuğu göze alarak kapıya en yakın masaya oturmuş olsak da ortamda sigara içiliyordu) Bütün gece son derece başarılı bir şekilde idare etti kızımız, son deree sakindi, karnı doyduktan sonra yerinde pek oturmasa da masamızın çevresinden çok ayrılmadan – ama elbette çemberi de gittikçe genişleterek – civar masaları ziyaret edip kendisine ilgi gösterilmesini sağladı.

Aynı yerde turalamaktan çok sıkıldığını hissettiğimde (ve ortam havasızlaşmaya başladığında) üstünü sıkı sıkı giydirip dışarı gezintiye çıkarttım kendisini. (Gelmek üzere olan bir arkadaşı da sokakta bekleyebilecektik böylece) Sanırım tüm Ankara’lılar biliyordur, Sakarya caddesi civarında ileri geri gezer olduk, (tam olarak koordinat vermek gerekirse Rumeli İşkembecisi’nin sokağında volta atıyorduk) kendisi hep kucakta durdu bu süre boyunca. Ellerinde güller olan, elele, sarmaş dolaş çiftlerin sayısında ciddi bir artış vardı, biz de kızımla gelip geçenleri seyrettik; biraz sohbet ettik… Bu arada sokakta hızlı adımlarla ilerleyen kalabalıkta tek tük yalnız insanlar da özellikle hızlı adımlarıyla dikkat çekiyorlardı.

Derken gençten bir adam (ki bana kalırsa 35’ten fazla göstermiyordu) yanımıza yaklaştı. Önce biraz uzağımızda durup bizi seyretti, bir şey diyecekmiş gibiydi ama doğru kelimeleri bulamıyormuş gibi bir hali vardı. Derken iyice yaklaştı… Gözlerini kucağımdaki kızımdan alamıyordu. “Üç tane oğlum var” dedi. “Ama kızım olmasını isterdim” Sonra gözleri doldu, “Boyları benim kadar” dedi “Sokakta görseler selam vermiyorlar bana” Sonra yeniden “bir kızım olsaydı” dedi, susuverdi. şaşırmış halde, durumu toparlamak adına, “daha geç değil ki kızın da olur yahu” dedim. Bu sırada o Z’nin elini tutuyor, bense bu yarı-sarhoş muhabbetinin gerginliğiyle inanılmaz bir şekilde tetikte, adamın sırtını sıvazlayarak “sıkma canını kızın da olur” diyerek bu ayaküstü sohbeti sonlansırmaya çalışıyordum. O ise “aynı kadından ölürüm de bir çocuk daha yapmam”  diyerek hiddetlendi. “Tamam yahu ikinciden yaparsın” diyerek yatıştırmaya çalıştım… Yatıştı da… “Bak o olur” dedi. Tekrar sessizleşti, dolu gözlerle sevgiyle baktı kucağımdaki kıza. Usulca elini öptü, iyi geceler dileyerek hızla uzaklaştı…

Continue reading

Biraz Genç Baba Olmak

Alfie ve kızı Maisie

Friendfeed‘de bir arkadaşım sayesinde İngiliz The Sun gazetesindeki bir habere ulaştım…  13 yaşında bir “çocuk”la 15 yaşındaki kız arkadaşının bir gecelik “yaramazlık” ardından ortaya çıkan durum… Sonuç mu? 13 yaşında bir baba, 15 yaşında bir anne, 30’lu yaşlarında anneanneler, dedeler…

Haberin tamamını tam bu linkin üzerine tıklayarak okuyabilirsiniz. Konu, İngiltere’de olduça yaratmış gibi görünüyor. Genç baba, her ne kadar “baba olmak” konusunda kendisini önünde nelerin olduğunu bilmese de şu anda bebekle oldukça ilgili görünüyormuş. Beklenenin aksine omuz silkip evde play station oynamak yerine her gün hastaneye gitmesi, bebeği biberonla beslemek konusunda çok istekli olması vb. şaşırtmış görenleri… Öte uandan kürtaj jarşıtı gruplardan da çifte tebrikler geliyormuş cesretlerinden ötürü. Öte yandan da İngiltere’nin okullardak cinsellik eğitimi konusunda ciddi paralar harcadığı ve bunun karşılığının böylesi olaylar olmaması gerektiği konusunda da yorumlar var. (Bu ikilinin dersi kırdıkları açık, hatta dersi kırdıktan sonra ne yaptıkları da açık :)

Bu arada İngiltere’de en erken baba olan velet de (yıl 1998) 12 yaşındaymış. (Anne yine 15’miş)

Biraz fazla üçüncü sayfa haberi oldu kusura bakmayın.

EK: Radikal’de bu haberin ertesi günü Türkçe olarak aynı haberi yaptı o da burada…

Üç Çocuk Babası Bir Oyuncu Olmak – Baba Olmak

Baba Oğul - Deli Deli Olma

Yukarıdaki fotograf hakkında uzun zamandır yazmak istiyordum. Biraz iş (online sinema yayıncılığı / tanıtım / basın ve halkla ilişkiler) biraz da hobi (fotograf) sebebiyle bulunduğum bir basın toplantısında bir baba oğulun fotograflarını çekmiştim.

Toplantı başrollerinde Tarık Akan (yıllar sonra) ve şerif Sezer’in oynadığı, Murat Saraçoğlu tarafından yönetilen Deli Deli Olma filminin basın toplantısıydı ve filmde iki usta oyuncunun gençliklerini de gerçek çocukları canlandıracaktı. (Bu arada basın toplantısı çekimler başlamadan önceydi, ben bu yazıyı yazana kadar çekimler tamamlandı, vizyon tarihi -17 Nisan 2009- netleşti)

Uzatmayayım, o toplantıda şahit olduğum bir detaydan bahsedeceğim; ciddi sayıda basın mensubu hazır bulunsa da, yıllar sonra beyazperdeye dönen bir oyuncuyla ilgili sorular havada uçuşsa da bir aktörün nasıl bir anda babaya dönüştüğüne şahit oldum. Oğluyla (ve diğer çocuklarıyla) ilgili sorulara yanıt verirken nasıl diğer herşeyi unuttuğunu, gözlerinin içinin parladığını ve onlar hakkında uzun uzun konuşmanın onu ne kadar mutlu ettiğini; koltuklarının nasıl kabardığını gördüm…[1] [2] [3]

…İşte “baba olmak” dedim.

Heimlich Hareketi

Üç dört hafta önce 18 aydır yaşadığımız en ciddi tehlikeyi atlattık. (Belki de bize öyle geldi…) Kipitap.com’un ofisinde bir mesai sonrası, Z., babannesi, dedesi; teyzesi ve ben toplamda 4,5 – 5 kişiyiz. Z, dedesiyle birlikte portakal yemekte (masanın üstünde oturuyor) babaanne onlara yakın, portakal soyuyor; ben ve teyze odanın bambaşka bir ucundayız.

Birden Z öksürmeye, daha doğrusu öksürememeye başladı. Seslerini duymakla birlikte bir an için çok ilgilenmemiş olsam da sadece saniyeler belki de saliseler içinde masa başında ortalık karıştı… O “an” döndüğümde büyükbaba (ki babam olur) önce Z’nin sırtına vururken bir anda alıp ters çevirdi, bir yandan -inanılmaz bir panikle- sırtına vururken bir yandan da parmaklarını havada ters duran Z’nin ağzına sokmaya çalışıyordu. (Bu arada yazarken bu kadar uzun olduğuna bakmayın tüm herşey dediğim gibi saniyeler içinde oluyor) Ne ara yanlarına ulaştım ve Z’yi alıp koluma, başı hafifçe daha aşağıda kalacak şekilde- yatırdığımı hatırlamıyorum desem yeridir. Sırtını hafifçe aşağı doğru (baş tarafına doğru) masaj yaparak vururken zaten korkudan ve şaşkınlıktan nutku tutulmuş Z’ye sakin olmasını ve ağzını açmasını söylüyordum, bir yandan da babaanne ve dededen sakin olmalarını istiyordum (yaşadıkları panik anlatılamaz) Ki buna rağmen babam yine de iki arada bir derede parmaklarını Zeynep’in ağzına sokmaya çalışıyordu… Derken Z’nin ağzını açmasıyla portakal parçası avcuma çıkıverdi. Z uzun süre omzumda yattı; ardından portakalla aralarında bir düşmanlık filizlenmemesi için benim ısrarımla biraz portakal yedi (ki dedesi ısrarla karşı çıkmaktaydı) ancak yaşadığı şoku atlatması vakit aldı… (Hem Z’nin hem de dedesinin)

Tüm bu olayı daha sonra düşündüğümde o an nasıl o kadar sakin ve soğukkanlı olduğuma şaşırıyorum (ki düşününce büyük bir tehlikeydi) İşin güzel ve en şanslı yanı (belki de soğukkanlılığımın sebebi ama emin de değilim) sadece 4-5 gün önce, hafta sonu, çocuk ilkyardım eğitimine katılmış, böyle bir durumda neler yapılması gerektiğini dinlemiş, manken üstünde uygulamalı seyretmiş, üstüne bir de oyuncak bebek manken üzerinde bizzat pratik yapmıştım. şimdi diyeceksiniz ki bunun üstüne elbette soğukkanlı olacaksın… ALAKASI YOK! Soğukkanlı olsam ve sağlıklı düşünsem yanlış hareket yapmazdım… :)  Ciddiyim…

Gelelim eğitim konusuna… Boğaza bir şey takılması, yutamama, nefes alamama gibi durumlarda 1 yaşına kadar bebeklerde uygulanacak hareket ve 1 yaştan büyük çocuklara uygulancak hareket tamamen farklı. Bir yaşına kadar bebekleri benim olay esnasında yaptığı gibi kolunuza yatırıp, boyun çene civarı avcunuza oturuyor gibi yerleşiyor zaten; parmaklarınızı birleştirip avcunuzu hafif çukur yaparak sırtına hafifçe yukardan (ayak tarafı) aşağıya (baş tarafı) vurarak yardımcı oluyorsunuz, bu sırada ağzına düşecek parçanın ağzını ve nefes alışıı engellememesi için diğer elinizin bir parmağıyla da ağzını kontrol ediyorsunuz. (Benim yaptığım buydu) (Ki aşağıdaki linklerde video da mevcut – gittiğim eğitimde sadece ilk yarısını, yüzükoyun olan kısmı görmüştüm)

Bir yaşından büyük çocuklara ise; aslında yetişkinlerde de nerdeyse birebir uygulanan Heimlich Hareketi’ni uyguluyorsunuz. (Bir yaşından küçüklerde de hareketin adı aynı aslında biraz araştırınca öğrendim) Bir elinizi kaburga kemiklerinin biraz altına yerleştirip diğer elinizle ilk elinizin bileğini kavrıyor ve bastırıyorsunuz. Diyaframdaki nefesle birlikte iöerde her ne kaldıysa dışarı çıkıyor… Çocuğun yaşına göre uyguladığınız basıncı ayarlamanız lazım, hareketin yanlış uygulanması hasara da sebep olabiliyor.

Böyle anlattığıma bakmayın, sağlıkla ilgli bir işim veya eğitimim yok. Heimlich’i ilk kez nerdeyse 15 sene önce ehliyet kursunda görmüştüm, bir de yılbaşı civarı çocuk ilkyardım eğitiminde; ilk hareketi zaten sadece eğitimde gördüm. Dolayısıyla anlattıklarım konusunda herhangi bir sorumluluk üstlenmek istemem; konu son derece hayati olduğundan kendiniz araştırın, öğrenin derim. Hatta daha da ahkam keser; siz de Çocukgüvenlik.com.tr tarafından ücretsiz düzenlenen çocuk ilkyardım eğitimlerine bir ara katılın derim. (Konuya zaten ilgili kişiler için sıkıcı olabilir ama ilkyardımın nerede ne şekilde gerekeceği belli olmuyor hayatta…)

Konuyu internette kurcalamak isteyenler için:

How to Do the Heimlich Maneuver / Heimlich hareketi nasıl yapılır?
Boğulma (wikipedia)
Henry Heimlich kimdir? (wikipedia)
Heimlich Enstitüsü
Heimlich Manoeuvre hakkında detaylı bilgi
Çocuklarda Heimlich
1 yaş altı çocuklar için Heimlich (video)
1 yaş üstü için Heimlich (videolu)

Sanıyorum bir sonraki ücretsiz eğitim 21 şubat 2009 cumartesi günü… Detaylar için tıklayın…

Older posts Newer posts

© 2024 Baba Olmak

Theme by Anders NorenUp ↑