Tag: kontrol

Birinci Hafta Kontrolü

Hani rüzgar gibi geçti derler ya. Aynen öyle oldu. Bir hafta tam anlamıyla rüzgar gibi geçti. Aslına bakarsak bir haftanın ilk günü zaten hastanedeydik; sonrasında da beş günlük bayram tatili olması tek kelimeyle şahane oldu. hep birlikte ev hayatına ve bebekli bir rutine alışmak; gelen gideni ağırlamak; biraz miskinlik yapmak ve geceleri biraz uykusuz kalıyor olsak da gündüz işe gitmek zorunda olmamak kesinlikle iyi oldu.

Bugün birinci hafta kontrolleri ve yenidoğan sünneti için yeniden hastanedeydik. İlk kez dışarı çıkmış oldu yakışıklı da. hastane dönüşü ben de kendimi bir haftalık bir muhasebe yaparken buldum. Nasıldı yahu ikinci babalığımın ilk bir haftası?

Şöyle hızlı bir değerlendirecek olursak;

  • Normal doğum (üstelik de epiduralsiz filan) oldukça pratik bir doğum şekli. Doğum sonrası çok hızlıca harekete geçiyor anne. İyi bir şey bu. (Normal doğum maceramız detaylı bir yazı olmayı hakediyor orası ayrı)
  • Hastanede dört gün geçirdiğimiz düşünülürse evde olmak da iyi bir şey.
  • İkinci defa baba olmak da aslına bakarsanız büyük raahatlık. Heyecan daha mı az bilmem ama kaygı kesinlikle daha az dolayısıyla çok rahat oluyorsun. Üstelik de “bir bilen” gibi göründüğün için hafif hafif ahkam kesebiliyorsun. (Söylemeyin bunu kimseye)
  • Bebekle daha rahatsınız her durumda; kırılır diye korkun yok. Bu rahatlık büyük bir avantaja dönüşüyor .
  • Şöyle bir baktığımda bez değişirmek konusunda da pratiğimi kaybetmemişim; nerdeyse bisiklete binmek gibi. Tek bir sorun var, oğlanın bacaklarının arasında bir fazlalık var, krem filan sürerken biraz engel oluyor. Ne olduğunu bilen varsa lütfen yorumlar kısmında yardımcı olabilir mi rica etsem.
  • Fazlalıktan bahsetmişken; hep duyduğum hatta gördüğüm ancak başıma daha önce gelmemiş bir “bez açarken fıskiye” vakasını bir haftada nerdeyse her gün yaşadık. Bu konuda da önerilere açığız, mandal mı, kağıt kıskacı mı? Bir yolu olmalı bunu engellemenin.
  • İkinci defa babalığın en büyük getrisi sanırım abla kardeş ilişkisini izlemeye başlamak oldu benim için. Şimdilik asayiş berkemal. Bayram tatili olmasının yine çok büyük avantajı oldu. Abla kardeş vakit geçirebildiler. (Kardeş olan tüm bu süre boyunca uyumuş olsa da bence kaliteli zaman kaliteli zamandır)
  • Göbek bağı beş günlükken düştü. Doğumdan sonra hemşirelere yıkatmadığımız oğlumuz için anneannesinin “yıkatmadı bunlar çocuğu” serzenişine karşın tek kalkanımız göbek bağının henüz düşmemesiydi. Dolayısıyla bu aralar artık yıkamak lazım oğlanı.
  • Sarılık filan gibi bir dert olmadı. Zaten kendisi tam bir tosun performansıyla anne sütü emiyor. Memeler de bu durumdan memnun olsalar gerek ki hızla karşılık verdiler. Orta boy bir insan kafası kadar olmakla kalmayıp ihtiyaçtan biraz fazlasını üretir oldular; ilk geceden pompa ve derin dondurucuya konan 150ml sütümsü sıvımız var.
  • 3250gr doğan velet hastaneden 3000gr çıksa da (en fazla %10 kayıp için normal deniyor) birinci haftanın sonunda tartıda 3220gr olmuştu. Normalde doğum kilosuna ulaşmak 10-12 gün alırmış. 7 günde doğum kilosuna geri kavuştuğu için doktorumuz bizi tebrik etti, biz de birbirimizi kibarca tokalaşarak tebrik edince doktorumuz biraz şaşırdı ama bozuntuya vermedi.
  • Bir ay sonra kalça ultrasonu çektirilecek. Bir de bu aralar aylık aşıları var. Onun dışında özel bir durum olmadıkça doktora ihtiyaç yok.
  • Yenidoğan sünnetine niyetlenmiştik bugün ama olmadı olamadı. Her pipi uygun değilmiş meğerse. 9 – 24ay arasında bir yerde yapılamk üzere rafa kaldırıldı pipi.
  • İlk bir ay gece uyandırarak beslemeye devam. Sonrasında bırakınız uyuyorsa uyusun geceden sabah kadar dedi. Dolayısıyla şuraya yazıyorum, bir ayı tamamlayalım üçümüz de horul horul uyuruz biz.
  • İlk 3-4 gün sepetin içinde ne olduğunu inanılmaz merak eden yavru kedi sonunda sepete tırmanıp içine bakmaya başladı. Ne olduğunu anladı mı bilmiyrum ama kucağa pek gelmezken artık herkesin kucağına çıkmaklar, hatta koltukta Deniz’le uyumaklar filan. Oğlanın ablası durumla gayet iyi baş ederken kedi kıskanç çıktı; hayırlısı. (Hakkını da yememek lazım, bu aralar sepetin yanındaki taburede nöbet tutuyor aslında… Bebeği mi kolluyor; süt kokusu kafa mı yapıyor bilmiyoruz henüz.)
  • Geçen yazdığım yenidoğan bebek bakımı yazısında da değinmiştim, kaka meselesini biraz araştırmak gerekti (her şeyi de hatırlamıyor insan) ama o konuda da herhangi bir sıkıntı yok.
  • Oğlanı bahçeye filan da çıkarttık bu arada. Hatta bugün bir süre güneşe de tuttuk. Lazım bunlar insana hayatta.
  • Hah; “kaynar” konusu var değinilmesi gereken. Adana kökenli bir nevi lohusa şerbeti. Öyle ki sadece annenin değil, babanın da süt vermesini sağlayabilecek güçte kendisi. Tarifini yakında paylaşırım buralarda.
  • Bu aralar bi açayım da okuyayım dediğim konu “bebekler ne zaman görmeye başlarlar” Bazı bazı uzun uzun bakışıyoruz oğlanla ama kimin ne gördüğü tamamen muallak bu aralar. Görüntü çok net olmasa da derin derin düşünüyoruz karşılıklı. (Bknz. Şekil 1 A)
  • Şöyle bir düşünüyorum da ilk bir hafta oldukça sıkıntısız geçip gidivermiş. Baba bu sürede biraz fazlaca köprüyü geçmiş ama buna zaten hazırlıklıymış.
  • Şimdilik bu kadarmış.

21. Ay Kontrolünün Ardından

Yaklaşık 10 gündür -maalesef- vakit ayırıp da yazamıyor(d)um. Dolayısıyla şimdi bu ayın en önemli konusunu yazmak durumundayım ilk olarak. (Önemli dedikse  kadar da değil yahu) Malum, 18. aydan itibaren üç ayda bir doktor kontrolüne gider olmuştuk. Dolayısıyla Ocak ayından sonraki ilk kontrolümüz bu ayın başındaydı ve heyecanla bekliyorduk. (Niyeyse)

Ay başında randevumuzu alıp doktorumuz Alev Fırat’a yollandık. Keyfimiz zaten yerindeydi. Z’nin herhangi bir doktor korkusu yok (aşılara rağmen) aksine enteresan bir sükunetle geçiriyor doktor kontrollerini. Ki artık eni konu laf dinler, komutlara uyar bir çocuk olduğundan çok da kolay geçiyor muayeneler. Özellikle stetoskopla vücudu dinlenirkenki hali görülmeye değer oluyor. Hafif bir şaşkınlık, hiç hareket etmeden duruşu ve doktorunu seyredişi…

Kilo artmış (hem de fazlaca), boy uzamış, kafa cevresi genişlemiş. Kilo 12,5 olmuş ve yaş – kilo eğrisinde şimdiye kadar bulunduğu kategoriden bir üst kategoriye çıkmış. Boy 86cm ile ciddi şekilde uzamış, kafa çevresi de 49cm. Bu veriler doktorumuzu pek memnun etti. (Ve evet, taşırken kilosu hissediliyor artık) İlk kez boyu yatarak değil ayakta ölçüldü, aynı şekilde ilk kez bebek baskülünde değil de ayakta durarak tartıldığı çocuk baskülüne terfi etti. Bu arada basküle “kaç kilooo” ismini takmıştı. “Kaç Kilooo”ya çıkıp güzel güzel tartıldı.

Bu arada doktorumuzun yanına ilk girdiğinde konuşmasıyla da şaşırttı kendisini. Muayene masasında otururken oradaki oyuncak kamyonlardan birini eline alıp salladıktan sonra birebir şu cümleyi söyledi: “Kamyonun içinde bir şeyler tangır  tungur ediyor” Hep böyle düzgün mü konuşuyor diyen doktorumuz kontrolün sonlarına doğru Z’nin yaklaşık 4 yaşındaki bir çocuk ayarında konuştuğunu, dil gelişiminin çok ilerde olduğunu söyledi. Bunun için özel bir şey yapmamış olsak da ağzımız kulaklarımızın civarına kadar uzadı elbette; koltuklarımız kabardı. :P Doktorumuza Z’nin birkaç hafta önce eşimle aynı anda eve geldiğimizde kızımızın mama sandalyesinde resim yapmaktayken başını yaptığı resimden bir an kaldırıp kurduğu cümleyi de aktardık: “Anne geldi, baba geldi, anneyle baba geldi, anneyle baba birlikte geldiler, hem anne hem de baba geldiiiii…” Yine muayene günü Z, kendi kendine “çünkü” bağlacına kafayı takmış kendi kendine değişik cümlelerde onun pratiğini yapıyordu. Bu aralar dil konusundaki en enteresan şeylerden biri, her gün yeni bağlaç ve benzeri kelimeleri öğrenip gün boyu farklı şekillerde tekrar ederek pekiştirmesi: Hem, daha, çünkü, zaten, bence, belki, galiba bunlardan bazıları.

Yemek konusunda çok ciddi gelişmeler var; artık gece sütünü içmemesi gerektiğini; bir yetişkin gibi akşam yemeğinden sabah kahvaltısına kadar bir şey yemeyecek duruma geldiğini öğrendik. 21.00 civarı yatıp sektirmeden 00.30 – 01.00 civarında süt içmeye alışmış olduğundan o günden beri sütü kesmeye çalışıyoruz. İlk günlerde çok umutluyduk ancak son birkaçgündür inada bindirdi bu konuyu ve sütünü içmeden sakinleşmiyor ve sabaha kadar sürekli olarak uyanıp süt istiyor. Aynı şekilde emzikle uyumaktan da vazgeçirilmesi gerekiyor. Yanı sıra süregiden bir diğer problemimiz de eli tutulmadan uyumuyor oluşu… :)

Bunun dışında artık “zıplayabilmesi” gerektiğini de öğrendik ve gördük ki zıplayamıyor. (Hiç böyle bir şey denemek gelmemişti aklımıza) Doktorun yanından çıktığımızdan beri zaman zaman denemeler yapıyoruz. Her ne kadar ayakları yerden kesilemese de bir haftanın sonunda artık yaylanıyor ve parmak uçlarına yükseliyor. :)

Doktorumuzla son olarak da sosyalleşmesi hakkında konuştuk. Kendi kendini çok rahatlıkla oyalayabilen bir çocuk olsa da artık daha sık arkadaşlarla bir araya gelmedinde fayda var. Önümüz yaz olduğundan bu sosyalleşme ihtiyacını çocuk parkında giderebileceğini sonrasında bir oyun grubu veya arkadaş grubunda evde sosyalleşebileceğinden konuştuk. Bu arada bu otun grupları konusunu da zaman zaman düşünüp araştırıyoruz, bir ara yazacağım.

Bir de Z’yi doktoruna şikayet ettik. (Ben ettim) Aylardır bir kere bile “doktor” ile korkutmadık veya “doktor” hatırlatmasıyla kendisine bir şey yaptırmaya, herhangi bir şeye ikna etmeye çalışmadık Z’yi. ( Doktor Teyze şöyle dedi; böyle dedi, Alev Hanım ne söylemişti… vb gibi.) Ancak doktora gitmeden bir kaç önce tam tersi gerçekleşti ve kendisi bizi ikna için doktorunu kullanmaya başladı. Pencerenin önüne çıkıp, camın önünde aakta durup dışarıya bakmak istedyip de bizden izin alamadığında “Alev çıksın dedi, Alev tırmansın dedi” gibi söylemlerle bizi ikna etme çalışıyor bu aralar. (Evet, korkutuyor bizi bazen)

Kontrolümüz özetle böyleydi. 21. ayı geride bıraktık; bir daha 24.ayda yani ikinci doğum gününde doktorunu göreceğiz (aşı da var)

(Bu arada kontrolden 3-4 gün sonra üşütme ve öksürük şikayetiyle tekrar doktorumuzu ziyaret ettik, yine çok efendi bir şekilde muayene geçirdik; antibiyotiğe gerek kalmadan şuruplarımızı aldık, durumu toparladık)

© 2024 Baba Olmak

Theme by Anders NorenUp ↑