Author: Özgür (page 129 of 130)

Ada Geldi!

Ada & SelcukCuma akşamı anne ve babası doktorlarıyla görüşüp pazartesi sabahı için randevulaştılar. Normal doğumdan vazgeçmişlerdi. Gelsindi artık Ada… Zaten neredeyse 4 kilo olmuştu, annesi de gerildikçe geriliyordu zaten. (Önümüz bayram, yılbaşı, paldır küldür doğmaya karar verir filan…) Beklemeyelim dendi, Pazartesi alalım bu veledi. Verilen kararın rahatlığı ile haftasonunu geçirmek için kiralanan filmlerle eve gelindi…

Ama Ada, “Dünyaya ne zaman geleceğime ben karar veririm” dedi. Sibel’in “suyu” cumartesi sabah 6.00 sularında “geldi” Doktorlarına telefon edildi ve iki saat içinde ameliyathanedeydiler. Ada da 23 Aralık 2006, 08.30 civarında “Höyyyt, geldim işte, kendi istediğim saatte, tüm saçlarımla, karşınızdayım” dedi. (Madem acele ediyorsunuz, o zaman ben de acele ederim, çıkıveririm işte durumu oldu, iyi de oldu, cumartesi olunca herkes çok daha rahat görmeye gelebildi Ada’yı.)

Sonuç itibariyle, Sibel’le Selçuk’a yılbaşı hediyesi olarak hesaplanandan bir kaç gün önce bir “Ada” geldi. Analı babalı, keyifli ve mutlu bir kız olacak, kocaman olacak… (Neyse işte, çok toparlayamadım… Konsept “baba olmak” olunca, Ada’nın babasıyla veya babanın Ada’sıyla çekilmiş ilk fotoğrafını  buyrunuz koyuyorum; İyi ki doğdun Ada!)

Genetik miras direkt anneden cenine geçer

(Radikal, 20.12.2006) Gebelikte annenin genetik mirası cenine, özellikle beyin gelişimi sırasında, doğrudan geçiyor. Bulgu otizm, gelişim bozukluğu ve çok sayıda insanı etkileyen bir bağırsak hastalığının anlaşılmasına yardım edebilir. Ekip başkanı Jacques Mallet, aileden gelen genlerden bağımsız olarak annenin önemli etkisini tespit ettiklerini, cenin gelişiminde beynin yanı sıra kalp ve sindirim sistemi gelişimine bağlı olarak ilk kez annelik serotoninin önemini bulduklarını belirtti.

2.89’luk Fasulye Bize El Mi Salladı?

Bugün doktorumuzu değiştirdik. Hiçbir şikayetimiz olmamasına rağmen (Ki üstelik süper bir kişi olarak tanımlayabiliriz kendisini) doktorumuz Türker Bey’e gitmeyeceğiz artık. Zaman içinde muhtemelen gittikçe zorlaşacak kontroller için karşıya geçmek. (şişli’nin trafiği ve park sorunu da malum) Öte yandan doktorumuzun normal doğum yerine sezeryan eğilimli olması… (Bu konuda da günahını almayalım tabi, sonuçta gördüğümüz o ki karar aslında anne’nin oluyor bir sorun veya risk olmadıkça)
Yeni doktorumuz Sedat Bey. Koşuyolu’nda, hem eve yakın, hem çok yakın bir kaç arkadaşımızın doktoru olması, genç oluşu, hepsinden önemlisi “Doğum normal bir şeydir, sezeryan cerrahi bir müdehaledir, ciddi bir sorun olmadıkça hastaya cerrahi bir müdehalede bulunulmaması lazımdır” sözüne tav oluşumuz sebebiyle bugünden başlayarak Sedat Bey’e gitmeye başladık. (Bir kaç güne doğuracak bir arkadaşımızın verdiği gazların da etkisi büyük) Fazlasıyla evhamlı, pimpirikli, temkinli ve tedbirli olan bir önceki doktorumuza göre (Ki bütün bu özelliklerin hepsi gebeliğin özellikle de ilk aylarında mutlaka sahip olunması gereken özellikler aslında) Sedat Bey daha az yasakçı çıktı. (Çiğköfte hala yasak ama salam sosis ve hamburger çok iyi pişmiş olmaları şartıyla yenilebiliyor artık) Bu arada kalkan bazı başka yasaklar da oldu. (Burada detayına girmeyeceğim)

Bunları geçelim, daha heyecanlı haberler var. Veledin yaşını (!), boyunu, kalp atışının hızını biliyoruz artık. Bunlardan da önemlisi, kol ve bacak taslaklarını (doktorumuz böyle diyorsa biz de böyle diyeceğiz ne yapalım) sırtını, kafasını gördük ilk kez… İlk kez “bebek” fikri “bebek gerçeği” en somut şekilde ete kemiğe büründü her ikimiz için de. Üç doktor ziyaretimiz arasında en heyecan verici, en gerçek olanı buydu…

2.89 santimlik boyuna rağmen elleri, bacakları var veledin, üstelik hareket ediyorlar. (Doktor, “hareketli bızdık” demiş ekrana bakarken, ben o sırada bir yandan elimdeki kamerayı ayarlamaya çalışıp bir yandan da ultrason cihazının ekranına bakmaya çalışırken anlamamıştım, Deniz söyledi sonradan… Hayal meyal bir elin hareket ettiğini gördüğüm an, sanırım baba olacağımı en gerçek idrak ettiğim andı… (Bunu bilehare daha uzun yazacağım sanırım) Bir ara veledin hareketlerini mi çekeyim, Deniz’in ekrana bakarkenki ışıl ışıl halini mi çekeyim bilemedim, o yüzden her ikisi de yarım yarım kayıtlı artık…

Dakika’da 161 kalp atışına sahip, 2,89 boyunda 9 hafta 5 günlük bir fasulyemiz var içerde. 9. hafta itibariyle düşük riski %5’e inmiş, 12.haftada %1,25’e düşecekmiş… Doktorumuz bir dolu kan testi istedi, öte yandan da önümüzdeki süreci, hangi hafta hangi test ve tetkiklerden geçeceğimizi inanılmaz bir süratle saydı. “Hadi şimdi siz sorun”a karşılık aklımıza soracak hiçbir şey gelmemesi enteresandı… (Tabii ki çıktıktan sonra geldi sorular aklımıza… Bir dahaki sefere soracağız artık)

Bir sonraki randevu 8 Ocak’ta… (Acaba bu kadar beklemek yerine eve ultrason filan mı alsak…?)

Günün fotoğrafı 1
Günün fotoğrafı 2
Günün fotoğrafı 3

Baba N’aber

Baba olmak isimli bir blog’a yakışacak bir yazıcık buldum. (Aslında ben bulmadım, Deniz yolladı) (Buraya koyayım diye yollamadı çünkü haberi yok…) (şimdilik) Neyse… Ege yazmış, benim hiç dinlemediğim, Deniz’in ise Ankara’dayken sürekli dinlediği, hatta artık online dinlediği Modern Sabahlar’dan Ege yazmış: “Gecenin üçünde balkonda donla sigara içmemin bir sebebi var: Babayım ben… ” Ben de alıp linkini koydum, gidiniz okuyunuz. Hatta konuya (Konu: Baba olmak) ilişkin bazı önemli tespitleri de var: “Evde Bebek Büyütme” Okuyunuz… ben de bu sırada (her ne kadar sık güncellenmese de) favori bloglarım arasına ekleyeyim.

Baba Olmak!

“Baba Olmak!” Yazacak o kadar çok şey var ki, neresinden başlasa bilemiyor aslında insan. Belki de o yüzden başladığım yer bir blog kurmak. (Bomboş bir blog’u defter gibi önüne açınca sanırım yazmayı ertelemek daha zor.) Yazmayı ertelememek de lazım çünkü gün boyu kafamda yazdıklarım, üzerlerine yenileri geldikçe silinip yok oluyor sanki. Günlük yoğunluğun en büyük dezavantajlarından biri bu olsa gerek.

Bir kaç amacım vardık “Baba Olmak” domaini seçip alırken:

  • Düşüncelerimi yazmak, bir yerde toplu halde tutmak ve paylaşmak
  • Başkalarının düşüncelerini duymak, benle aynı durumda da olabilirler (Benim durumum? 7 haftalık bir mercimeği olan baba adayı) babamla aynı durumda da olabilirler (Babamın durumu? 30 senelik kazık kadar bir mercimeği olan kıdemli baba) Sonuçta her erkeğin, hatta kadının da baba olmakla ilgili mutlaka fikirleri vardır. Paylaşmak isterlerse işte meydan.
  • Neden “Anne Olmak” diye site var da “Baba Olmak” diye site yok serzenişi
  • 7 Haftalık bir mercimeğe web sitesi yapmanın erken olacağı düşüncesiyle daha genel bir şey yapma fikri…
  • Ve daha başka bir çok minik tefek sebep.

Sonuç itibariyle görünümle ilgili işleri daha tamamlanmamış olsa da, uzun bir yolun başında ilk yazı ve “Baba Olmak” (Kağıt kalemle yazılmış bir iki şey de yok değil, daha onlar da buraya taşınacak ;)

Older posts Newer posts

© 2024 Baba Olmak

Theme by Anders NorenUp ↑