Perşembe akşamımızın olayı birlikte yemek yapmak ve sonra takılmaktı. Bir ihtimal pazar-pazartesi’den beri yıkanamamanın acısını çıkartırız ve yıkanırız da diyordum ama net olarak red edildi. Sonradan anlattığım gibi ben daha salata malzemelerini hazırlarken bıçakla parmağını kesmesiyle tüm planlar değişti. 10-15 dakika göz yaşı döktü ve hem parmağının acısı hem de uykusuzlukla tam bir canavara dönüştü. Sakinleştiğinde bile kendi kendine her şeyin tersini istemeye sonra bir daha tersini istemeye başladı.

Büyük bir uğraşla yoğurtlu ıspanak yedi. Süzme yoğurdu bu sefer de normal yoğurda dönüştürmemiz gerekti. Sol elinin bir parmağı kesik olmasına rağmen yarasını bahane ederek çatak kaşık kullanamadığına ikna etti beni. Çoğunu ben yedirdim ıspanağın. Ispanakları çatala doladığımda doladığım için; dolamadığımda dolamadığım için ağladı. Sonrasında pişen bezelyeden yemek gibi planımız varken vazgeçip benim ıspanağımı da yedi. Bir süre sonra bezelyeden de istedi ama pek yemedi.

İstemese de “bu gece benle yatar mısın” diyecektim ki tahmin ettiğim gibi istedi. 21.30 gibi de kolayca uyudu. Uyumadan parmağındaki yüzük hakkında konuştuk. Evililik yüzüğüymüş çıkarmak istemedi. Siz de çıkarmıyorsunuz dedikten sonra artık yüzüğümüzün olmadığına şaşırdı. Artık evli olmadığımızı, yüzük de takmadığımızı anlattım. Çok net bir kavrayış olmadı. Barış sevmediği için takmıyormuş ama kendisi takacakmış. Uykuda canı yanmasın diye çıkarmaya ikna oldu.

Sabah tam olarak tersinden kalktı. Yataktan çıktıktan az sonra pijamalarıyla sokak kapısının önünde “anneme gideceğim” modunda ayakkabı giymeye çalışıyordu. Zor vazgeçti. Biraz süt ve ballı gevrekten sonra çok uzun bir süre buzdolabu üzeindeki mıknatıslı geometrik şekilleriyle oyalandı. O kadar uzun ki servis aradığında hala pijamalarıyla oradaydı. Binbir dil ve gerilimle hızla giyindi. Çıkarken polarını giydi ama ne yağmurluk ne palto giymedi, almadı, bana da aldırmadı. Evde bırakmadığımız sürece çıkamadık. Servis için otoparktan geçerken de bir anda “yaralılar okula gitmez, ben okula gitmeyeceğim” diyerek tam bir keçi misali inat etti ve yerinden kıpırdamaz hatta beni eve çekiştirir olunca kucaklayıp servise götürmek zorunda kaldım. Servise binerken hostes ablasına “hiç ağlamadım kiiii” diyordu.

Cuma akşamüstü keyifli indi servisten. Biraz salıncak keyfinden sonra eczaneye gidip yara bandı, bir takım ilaçlar soğuk kompres ve onun Mustela şampuanı gibi gerekli malzemeleri toparladık. Akşam rahat geçti. Büyükçe bir tabak bezelye yedi. Körebe oynadık. (Yemekten önce de bir miktar dil peyniri indirdi mideye) Çok kolay yıkandı; sonunda tırnaklarını kestim. (Sanırım hayatımda ilk kez) (Bana bunu yaptırtabilmek için ayrılmamıza gerek yoktu aslında – Neyse oldu bir kere) Kolay tarandı. İlk kez yatağının üst katında uyudu ama benim de kitap okuduktan sonra tırmanıp yanında yatmam gerekti. Uyuyunca gideceğimi söylemiştim, sabah 6’da uyanıp seslendi ve yanıma aldım. Üstünü örtmemek konusunda inatlaşması dışında önemli bir peoblem çıkmadı.

Sabah da oldukça kolay seçtik, giyindik. Bir ara saklandı; bulundu; sonrasında ben giyinirken buzdolabından aldığı erişte torbasını parmağıyla delmiş, çiğ erişte yerken yine koltuğun arkasında yakalandı. Ben ona çiğ erişte yenmeyeceğini annlatıp torbayı elinden alırken o bir avuç kadar yedek erişte almaya çabalıyordu.

Bugün 23 Nisan; neşe doluyor insan…