Başını ellerinin arasına alıp derin derin soluk aldı. Okula gitmek istemiyordu. Tipik bir pazartesi sabahıydı. Cuma akşamları, hatta cumartesileri, okulu çok sevdiğinden dem vuran, keşke hafta sonu olmasa, her gün okula gitsem diyen kız pazartesi sabahları bir canavara dönüşüyordu. Sabah yaklaşık bir saat kök söktürüyordu.

Aslında çok özel bir durum olmadığı sürece – okulda bir kırgınlık, bir öğretmen ya da öğrenci ya da bir dersle ilgili bir gerginlik – sabahları okula gitmek istememenin sebepleri çok net oluyor.

a) Uykuya doyamamak, mahmurluk da denebilir ya da afyonunun kolay kolay patlamaması gerçeği

b) Eve, oyuna, anne ya da babaya doyamama

Biz aslında her ikisini de yaşıyoruz. İlk durum %60 ikincisi %40’tır belki. Her ikisinin de önüne geçilebilir ancak tabii ki söylemesi kolay. Şahsi fikrim ikincinin önüne geçmek daha kolay çünkü ikinci bir organizasyon çözümü.

babaolmak_zHafta sonunun tamamını ev dışında etkinlikten etkinliğe, arkadaş gezmelerine kısaca dışarıya ayırdığınızda ancak pazartesi sabahı yavru evi, odasını, oyuncaklarını ve evde yapabileceği keyifli şeyleri fark ediyor. Hatta bizde genelde okula gitmek için giyinirken farkına varmaya başlıyor ve ayakkabısını giyip kapıdan çıkarken “gitmeyeceğim!!!” nidasıyla ayak diremeye başlıyor.

Buna çözüm olarak denediğimiz şey pazar günleri öğlen itibariyle evden çıkmamak ve evde vakit geçirmek. (Sabahtan jimnastiğe gitmek için evden çıkıyorduk geçen sene) Dolayısıyla eve ve odasına, odasındaki arkadaşlarına, oyun ve oyuncaklarına doyması mümkün oluyor. Farkında olmadan da olsa pazar günü bir dinlenme günü olmuş oluyor. Hareketli etkinlikler ise cuma akşamından başlayarak cumartesiye yayılıyor. Bir arkadaşında mı kalacak? Bana kalırsa cuma şahane bir seçim; cumartesiye de dilediğince sarkabilir hem.

Uykusunu alamama kısmı ise bu kadar kolay değil. Ne kadar vakitli yatırmaya çalışsanız da uyumak ya da uyumamak genelde kendi ellerinde oluyor bücürlerin. 21:00 civarında yatıp 21:15 gibi uyuduğu durumlar (ki azımsanmayacak sıklıkta oluyor) bizim için en ideali ama 22:00’lere sarktık mı işte o zaman sabah mücadeleye hazır olmak gerekiyor.

Bu noktada “afyon patlama süresi” iyi hesaplanmalı. Z’de mesela yaklaşık 50-55 dakika bu süre. O yüzden de uyandırmaya erken başlamak, mümkünse erken uyandırmak ve biraz yatak keyfine zaman bırakmak gerekiyor. İşler tersleşmeye başlarsa mücadele zorlaşıyor çünkü. Pek çok konuda olduğu gibi yine en büyük yardımcımız dikkat dağıtmak ve konuyu sürekli değiştirmek. (Her zaman işe yaradığı da söylenemez elbette)

Yavru vakitli uyandırılıp çok tersleşmeyip birlikte bir takım çalışmasına ikna edilirse (sizin yaratıcılığınıza kalmış sabah oynanacak “roleplay”) servis saatinde dışarda olmak mümkün. Aksi taktirde daha hafta başından karman çorman olan bir takvime hazır olmak lazım.

Doğru bütün bu boğuşmaca içinde bir de kahvaltı gerçeği var. O konuda biraz fazlaca rahatız sanıyorum… Anlatırım onu da sonra… ;)

Bu yazı, Blog Fırtınası Aralık 2013 kapsamında yazıldı. İlk cümle Marc Levy’nin “Birbirimize Söyleyemediğimiz Onca Şey” kitabının rastgele bir sayfasından seçilen rastgele bir cümle. Kitabı ise o kadar da rastgele seçmedim; bir baba-kız hikayesidir. Özellikle kız babalarına (ve kızlara) sonra da tüm ebeveynlere şiddetle öneririm.