Farklı Yaklaşımlar, Yıkılan Klişeler…

Korkarım ki son zamanlarda otomatik vitese aldık gidiyoruz pek çok konuda. Elbette çok da saldım çayıra mevlam kayıra gibi bir durumumuz yok ama ilk bebeklik zamanlarındaki; hatta ilk yıllardaki dikkatimiz de yok kızımızın beslenmesi konusunda.

Tabii ki o kadar da değil. Her zaman ciddi bir dikkat, özen ve hassasiyet söz konusu ama psikopatça her şeyi internetten araştırır, ona buna sorar, doktora yedireceklerimiz yedirmeyeceklerimiz hakkında sorular sorup durur bir halimiz de yok.

Bu rahatlıkta Z’nin nerdeyse hiç yemek seçmemesi, her şeyi yemesini bırak çok severek ve eisteyerek yemesi; yeni tadlar denemeye ve keşfetmeye çok açık olmasının da büyük payı var. (Şimdiye kadar sanırım sadece yaş inciri hoşlanmayarak reddetti) (Ki sebze yemek konusunda benden çok daha ilerde kendisi, itiraf etmem gerekir)

Bu arada, rahatız dediysek de; Z hala şeker çikolata ve tatlıya, cipslere, kızartmalara kolay kolay ulaşamıyor. Tatlı konusundaki engeller onu iyice meyveye yönlendirdi ve o konuda bile zaman zaman frenlemek gerekebiliyor kendisini. (Tüm bunlar başka yazıların konusu olabilir)

Bu yazımın sebebi, halk arasında klişe haline gelmiş bazı sözdedoğruların aslında ne kadar yanlış olabileceği ya da farklı ekoller tarafından nasıl farklı bulunduğu. Küçük Kara Balık Çocuk Evi (ana okulumuz) sayesinde birçok bize benzer aileyle de tanıştık… Okul veli mail grubumuzda olsun diğer veli arkadaşlarla aramızda yazışırken olsun okul dışı konularda yazıştıkça yeni bilgiler, farklı yaklaşımlar da görmeye başladık.

Mesela; süt, yoğurt, peynir dahil hiçbir süt ürününün yeşil yapraklı sebzeler kadar kalsiyum vermediğini öğrendim ben; ki yeşil salata seven bir aileyiz; fena bir bilgi olmadı… Ki ek olarak da alerjik bünyelerde süt alerjiyi tetikleyen bir etkenmiş…

En son yakın bir arkadaşımızın çocuk doktorunun verdiği bir takım bilgiler değişik ve enteresan geldiğinden buraya da alıp paylaşayım ve sizlerin de fikirlerini sorayım istedim (yorum kısmı bunun için evet)

Eğer hastalık durumundaysanız; alerjik gıdalara dikkat; protein de yok (balık, et, bal yumurta); şeker hiç yok… Meyve çok az; sadece sebze… (Ekmek filan da yok) Sonuç, ilaçsız ciddi toparlanma…

Bana çok abuk gelmedi. (Belki uygulaması zor olabilir o ayrı) Siz ne dersiniz? Ve de var mı benzeri uyguladığınız, duyduğunuz yaklaşımlar?

0 Comments

  1. Aslinda bu cok basit bir formul…ve biraz da vucudun sesini dinleme…

    hastayken canimiz hic bir sey yemek istemez ve aslinda 2-3 gun (korkutmayayim diye 1 hafta demedim) gayet de guzel sadece sivi gidalarla idare ederken bazen biz ic sesimizi bastirip vucudumuzu bir de hazmetmesi zor gidalarla basetmesi icin zorlariz ya…

    halbuki yapacagimiz sey, vucudu rolantiye almak…Ozellikle viral rahatsizliklarin bu sekilde tedavi edilebildigi tarafimizca ispatlanmistir. :)

  2. Hastalık durumunda sadece sebzeyle beslenme konusunu hiç duymamıştım:) Gerçi insan hastayken de pek bir şeyi canı istemiyor ama hastayken sebze çorbasının iyi geldiğini söyleyebilirim.

  3. Sevgili Baba;
    Biz anne sütünden ek besinlere geçtiğimizde kızım kahvaltı konusundan pek hoşlanmamıştı. Ve ben bir müddet ara vermeyi seçmiştim, ara ve sonra yeniden dene, arayı kısaltarak yeniden ara ver, yeniden dene gibi özetleyebilirim. O aralarda sabah kahvaltısında da sebze püreleri yedi,hem de daha çok severek. Ben sebzenin gücüne inanırım. Şimdi de (3.5 yaşında) beslenmesinin en en önemli köşe taşı, biz hakikaten, doğru düzgün soğuk algınlığı bile yaşamadık. Hastalık bir yana, sebze insanlar tarafından zor tüketilebilen gıda, alışmak gerekiyor ve aldığımız her tür besinin proteininden üst düzeyde yararlanmanın tek yolu.

  4. DEVAMI
    Ben orta düzeyde bir vejetaryenim(et yemeyen,ancak deniz ürünleri ve süt ürünleri tüketen) ve çocuğumun olmasını hiç istemem, en azından kendisi seçene kadar. 34 yaşındayım, şimdiye kadar ciddi hiç bir rahatsızlık yaşamadım. Elbette zaman zaman kan testlerimi yaptırıyorum. Şunuda biliyorum beslenmede en temel yapı taşı proteindir, ama unutmamak gerekir ki, proteini işleyen, yararlanılabilir hale getiren vitamin, mineral ve asitler sebzelerde bulunur.
    Süt konusu ise hayatımızda şöyle, kızım bazen susadığında da süt içiyor. Ya da özlediğinde de… Bunu mesele etmiyorum. şu sıralar doktorların sütle uğraşmasını da anlamlandıramıyorum. Evet belli bir miktarı aşan süt demir bağlama kapasitesini düşürürür, ya da aslında eskiden iddia edildiği oranda kalsiyum deposu değildir, tamam eyvallah, ama ben sütün yerine cidden başka bir şey koymak istemiyorum. Çünkü seviyor…

  5. aslı köksal budak

    11 Ara 2010 at 00:12

    SON
    Sebep bu sadece, biz süt içirile içirile büyütülen bir nesiliz, zararını da görmedik. Sadece kaymağı azıcık midemizi bulandırdı, hala süzerek içiyoruz:)))

    Hakkaten çok kafayı takmamak gerek, çocuklar gerçekten vücutlarının sesini dinlemeyi biliyorlar, sadece yapay gıdalarla sesi kısmayalım yeter.
    Çok uzun oldu ama söylemeden geçemeyeceğim, okulunuzu çok kıskanıyorum, ama hiç şansımız yok Avrupa yakasından:))

  6. özlem erdemci

    13 Ara 2010 at 17:19

    Kızımı "taş devri diyeti" olarak da bilinen Prof.Dr. Ahmet Aydın ın kitabında da anlattığı yöntemlerle besliyorum.Yaklaşık 2.5 yaşında.
    Bugüne kadar hiç süt içmedi.Peynir çok az yiyor.Aysun dan(the sütçü) gelen haftalık sütümüzle evde yoğurt mayalıyoruz.Süt ürünleri olarak sadece yoğurt tüketiyor denilebilir.Kırmızı et, balık , sebze ve meyve ağırlıklı besleniyor.Tahıl ve ekmek grubu hiç vermiyoruz..Şekerin ne olduğunu henüz bilmiyor:)Dünyada 100 kişiden sadece 30 kişide laktoz (sütteki ) sindirimi bağırsaklarda olması gerektiği gibi yapılabiliyor.Tüm anne babalar için mutlaka okunmalı bence" taş devri diyeti"… hem kendimiz hem de çocuklarımız için.
    Okulumuzda da (kızım da 1-2 ay içinde başlayacak)beslenmede bu yaklaşıma yakın bir tutum açıkçası beni çok mutlu etti.
    Özellikle süt ve ilaç sektörüne çocuklarını kolay kolay teslim etmeyenler için ideal..:)
    sevgiler

  7. biz de 21 aylık kızımı benzer bir yaklaşımla besliyoruz, ama uzaydan gelmişiz gibi davranıyor herkes, eve elleri çikolata ve cipsle dolu gelen büyüklerle başetmek zorundayız hep, ancak esas sorun büyüme sosyalleşme süreciyle başlıyor, parkta, apartmanda elinde krakerle, bisküviyle dolaşan çocukların karşısında ne manevralar var hayatımızda bir bilseniz, bir ara gazete ilanı verme fikriyle dolştım ortada : "çocuğuna şeker ve hazır gıda yedirmeyen ve t.v. izletmeyen anne babalarla arkadaş olmak ve çocuklarımızı görüştürmek istiyorum " diye ne yazık ki sizlere çok uzağız

aslı köksal budak için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2024 Baba Olmak

Theme by Anders NorenUp ↑