Çocukken öyle yazmaya çizmeye çok meraklı mıydım hatırlamıyorum bak. İlkokulda bir ara Kemalettin Tuğcu’nun süper ağlak bir kitabından çok etkilenmiş olarak yazarlığa soyunmuşluğum ve bir defteri kitap haline getirmeye karar verip içine şaheserimi yazmaya başlamışlığım var: “Mutsuzlar”dı adı da… Artık nasıl bir tarvma yaşamışsam okuduğum Tuğcu kitabından; siz düşünün artıkın.

Geçen ay bir sabah evde yanlamasına kullanılarak yazıyla doldurulmuş bir A4 buldum. Z. bu aralar yazı yazmaya malum çok meraklı El yazısının yeni öğreniyor olsa da, geçen sene ana okulunda büyük harfleri öğrenmişti. Şimdi artı birinci sınıfta öğrendikleri de birleşince istediğinde çatır çatır yazı yazabiliyor.

O gün evden çıkmadan şöyle bir göz atıp bırakmıştım yazdıklarını… Aynı gün okuluna; veli toplantısına gittik. Sınıf öğretmeni bize “öyküleme”nin önemini anlattı ve ekledi; ilkokulu birinci sınıfta öyküleme çocuklardan beklediğimiz bir şey değildir. En erken ikinci döneminde hatta ikinci sınıfta öyküleme gelişir. Ve ekledi; Z; öyküleme yapıyor ve bu çok önemli; bana kalırsa üzerine gitmeniz gerekir.
Hikaye şuymuş:

Bir gün önce; cuma günü, teneffüste sınıfta yanlamasın kullanılarak yazılmış bir A4 bulmuş. Okuduğunda çok şaşırmış çünkü bu bir hikayeymiş ve ilkokul birinci sınıf çocuklarından böyle bir şey beklemediği için sınıfta sormuş soruşturmuş ama kimin yazdığını bulamamış. Bunu üzerine panoya asıp derse başlamış.

Bir süre sonra Z yanına gelip “Benim hikayemi niye panoya astınız?” diye sorduğunda hikayenin sahibi bulunmuş. :) Hikayenin onun olduğunu ve orada bırakmayacağını da söylemiş yavru. Hatta öğretmenin demesi o ki, saklamak için konuyu dağıtıp ders sonunda üstüne yatmaya çalışsa da sınıftan çıkan Z sonra geri alıp öyküsünü ısrarla geri istemiş ve bu şekilde okulda kalmayıp eve gelmiş öykü…

Bir gurur tablosu olarak değil ama çok eğlenceli olduğu için buraya koyayım dedim. Hem A4’ü; hem de deşifre edilmiş halini. Her şeyden önce bu şekilde bir ilkokul ir çocuğunun yazı yazarkenki dertleri de çok net görünüyor: “d” “t”nin ses olarak karışması; “ğ” yumuşak ge’nin hiç olabilememesi; Z’nin kişisel bir tercih olarak kelime aralarında boşluk bırakmaması; en alt son satırsa sığdıramadığı heceyi satır başına dönüp oradaki boşluğa sokuşturması (özellikle) çok eğlendirdi beni. (Tabi, babasının kızı olarak midesine olan düşkünlüğü de) Buyrun, noktasına virgülüne dokunulmadan: (resmi büyütmek için üzerine tıklayabilirsiniz)

zeynep_oyku_kasim2013

Bi gün ilerisinde orman olan bi yere gitdim. Sonra orman olan tarafa gitdim. Sonra yamur yadı ve hava karardı. Bi kulübe gördüm. Kulübeye yaklaşdım. Kulübeye girdim. Kulübede makarna ve köfte buldum. Yanında bi poşetde elmalardan penbe olanını aldım.