Galiba Benim De Bir Günüm Oldu

Bugün babalar günü değil mi? Bu tip günleri bir yanımızla hiç önemsemeyip bir yanımızla da çok önemser hale geliveriyoruz galiba farkında olmadan. Ve bugün, artık, benim de günüm değil mi… (Yoksa ilk kez benim de bir “günüm” mü oldu?)

Kızımız, annesinin içindeki son iki haftanın tadını çıkarıyor. (Umarım tadını çıkarıyordur, tahminimce biraz sıkışmaya başladı orada) Artık, elimizi üzerine koyduğumuzda neresine dokunduğumuzu tahmin edebiliyoruz, Deniz’in karnının belli bölgeleri kızımızın bir yerlerini dayaması sebebiyle gerilip sertleşiyor. Ters durduğundan yola çıkarak, ufak sertliklerin ayakları, topukları; avuç içine boyunda yuvarlak sertliğin de poposu olduğuna dair kanaatlerimiz oluştu. Özellikle topuklarını biraz ittirince çekiveriyor.  Bu kadarcık bir iletişim bile içimi(zi) haliyle kıpır kıpır etmeye yetiyor. (Bundan sonra yıllarca paylaşacağımız iletişim miktarını düşünmek bile –anlattığım kıpırtıyla ölçeklendiğinde- kalp krizi geçirtebilir sanıyorum insana)


Son birkaç seferdir evde kahvaltı hazırlarken babamın biz küçükken pazarları kahvaltı hazırladığı geliyor aklıma, sanıyorum aynı yolda olduğumu düşündüğümden, heyecanlanıyorum. Kızımın ayaklarımın dibinde dolaştığını, kahvaltıyı hazırlarken minik elleriyle bana yardım ettiğini (hatta itiraf ediyorum, haşlanmış yumurtayı soyarken parmaklarını yaktığını) hayal ederken yakalıyorum kendimi.  Aslında, sabahları uyandığımda da koşarak yatağa atladığını hayal etmeye başladım bu aralar… Sanıyorum doğum yaklaştıkça hayalde bile olsa kızımızla paylaştıklarımız artıyor. (şimdi gel de “heyecan var mı” diye soranlara “Yooook canım, daha değil” diye cevap ver bu yazıdan sonra.)

Bir yandan da fark ediyorum ki bir şeyler yaparken yanımda “kızımı” hayal ettiğim dönem, haliyle kendisinin ayaklandığı hatta ufaktan dillendiği dönem. Oysa onun öncesinde konuşamadığı, yürüyemediği, kafasını kaldıramadığı, dönemediği, gazını çıkaramadığı bir dönem bekliyor hepimizi. Birileri hala “uykusuz gecelere” hazır mısın edebiyatı yapıyor. (Büyük konuşmak gibi olmasın) Ama 15-20 gün sonra değişiverecek hayatımızın yarı bilinmez oluşunun heyecanı da bambaşka. Bir kısmını biliyoruz, iki saatte bir uyanıp emzirilecek, gazı çıkartılacak, altı temzilenecek, peki ya ne kadar uyumlu olacağı, bizi ne kadar yoracağı, gerçekten yorup yoramayacağı… Bunlar heyecan veren bilinmezler… O uyurken o vakti gidip uyumakla değerlendirmek yerine başucuna oturup dokunmaya kıyamadan onu seyredeceğiz gibi geliyor bana şu anda… (Temmuz ortasında bu konuda yeni bir rapor sözü vereyim şimdiden.)

Uzatmayayım, ilk babalar günümde, dileğim, kendi babamın yarısı kadar iyi bir baba olmayı becermek olsun kendi adıma.

Bu vesileyle ben de önce bugün ilk babalar gününü kutlayan taze babaların sonra kıdemli babaların “babalar gününü” kutlarım… Veletlerimizin yakınında olup, kokularını duyabildiğimizde, aslında her gün babalar günü; onlar da en güzel bablar günü hediyelerimiz değil mi…

0 Comments

  1. ֖ncelikle babanı tanımıyorum, hakkında konuşmak da yakışık almaz ama eminimki kendi babanın yarısı kadar değil iki katı daha iyi bir baba olmayı becereceksin.
    Bebeklerin doğdukları andan itibaren geçen her saniyenin özellikle geceleri geçen sürenin ayrı bir güzelliği var, tabii bir o kadar da zorluğu var. Bir süre sonra anne bitkin düştüğünde, babalar robot gibi gece kalkıp bebeği annenin memesine yanaştırmaya alışıyorlar. Hatta gözün kapalı bile bunu yapabilecek duruma geliyorsun. Ama zaman geçtikçe o zorluklar akıllardan uçup gidiyor. O uykusuz geceleri konuşurken aslında ne kadar zor da olsa gülerek anlatıyorsun.
    Senin söylediğin gibi, kızının ayaklandığı, sana kahvaltı hazırlarken yardım edeceği döneme kadar daha pek çok anın olacak ve biz de bu anıları burada gülerek okuyacağız.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2024 Baba Olmak

Theme by Anders NorenUp ↑