Month: Temmuz 2007 (page 3 of 6)

Hafta Hafta Bebek Gelişimi

Gördüğüm kadarıyla internette gebelik takvimleri daha popüler… Sanırım gebelik esnasında olan biteni görmek mümkün olmadığından, neler olup bittiğini takip etmenin tek yolu bu tip gebelik takvimleri. Sonrasında veletler dünyaya geldikten sonra zaten göz önünde olup, gelişimi üç aşağı beş yukarı takip edilebilir olduğundan çok da fazla bir ihtiyaç kalmıyor “bebek gelişimi takvimleri”ne

Ama elbette bu konuda da çok sağlam kaynaklar var(dır) İnternette orta halli bir turalamanın sonunda ingilizce olarak hoşuma giden bir kaç gelişim takvimi buldum:

Baby Development Weeks (1-52): Pregnancy Weekly isimli hamilelik sitesinin bir hizmeti. Oldukça hoş ve detaylı şekilde hafta hafta gelişimden bahsediyorlar. Asıl odaklandıkları evre hamilelik olmasına rağmen başarılı bir çalışma.

Parenting.com: Hafta hafta olmasa da aşama aşama bebeklik ve çocukluk evrelerini özet olarak değil, detaylı bir çok makaleyle inceliyorlar, oldukça sağlam bir kaynak. Tasarım ve fonksiyonalite de çok iyi.

Ask Dr.Sears.com: Tüm aile çocuk doktoru (veya hemşire filan) olunca böyle oluyor demek ki. Anne ebe, baba ve iki oğul çocuk doktoru. Dolayısıyla oldukça sağlam bir kadroyla aklınıza takılabilecek bir çok soruya yanıt veren bir site çıkmış ortaya.

Babies Online: Bebeğinizin doğum tarihini girince hem bebeğin doğum tarihine bağlı bazı geyik bilgiler veriyor (favori taşları nelerdir, okula ne zaman başlayacak, burcu nedir vb…) hem de hangi haftadaysa gelişimine dair bilgiler veriyor.

En popüler uygulama ise elbetteki e-posta adresi toplamaya da yarayan bülten üyelikleri. Veledinizin doğum tarihini giriyorsunuz, hamilelik veya bebek gelişimi hakkında ilgili haftalara dair bilgiler posta kutunuza haftalık olarak geliyor.

Güle Güle Uçak

Amerika’da iç hatlar uçuşu için uçakta olan bir anne ve bir buçuk yaşındaki oğlu, ufaklığın kabinde rahatsızlık yaratması bahanesiyle kalkıştan önce uçaktan indirildi.

Yukardaki spotu okuyunca ne düşünürsünüz? Veledin uçakta yaygarayı kopardığını veya ortalığı birbirine kattığını değil mi? Bunun sonucunda da uçak havaalanından ayrılmak üzereyken geri dönüp anne ve çucuğun aşağıya postalandığını. Oysa olay hiç de öyle gerçekleşmemiş.

11 Saatlik bir gecikmenin ardından yolcular uçağa alınmışlar; yaklaşık 50 kişilik ufak bir uçak, sağlı sollu, ikişerli dizilmiş koltuklar var. (Bizim otobüsler gibi yani) Önlerde bir yerde de Kate Penland ve oğlu Garron oturuyorlar. Garron’da plak takılmış, camdan bakıp “Güle güle uçak” deyip duruyor. Üstelik bunu uçakta konuşmakta olan herhangi bir yetişkinden daha yüksek sesle söylemiyor, bağırmıyor, ağlamıyor… Ve fakat o sırada en önde; uçuşla ilgili güvenlik bilgilerini anlatmakta olan kabin görevlisi (nasıl bir sinir sahibiyse) annenin yanına gidip “bebeğinizi susturmanız lazım” diye çıkışıyor. Annenin, zaten bebeğin uyumak üzere olmasına aldırmayıp, bunun umurunda olmadığını, bebeği daha fazla dinlemek istemediğini söyleyip, uçakta bu tip durumlar için bulunan ilaçla (Baby Benadryl) bebeği uyutmayı öneriyor. Anne ise, kabin görevlisinin daha keyifli bir uçuş yapaması için bebeğine gereksiz yere ilaç verilemeyeceğini söylüyor ve bunun üzerine kabin memurunun anaonsuyla, havalanmak üzere olan uçak havaalanına geri dönüyor; üstelik hava alanı polisine de uçakta bir yolcunun rahatsızlık verdiği uyarısı da iletiliyor.

Sonuç itibariyle çaresiz anne ve bebeği uçaktan indirilip polise tesşim ediliyor. (Ki polis de şaşırıyor duruma; bayana ceza filan kesilmiyor) Uçaktaki diğer yolculardan gördü tanıklığı yapanlar; bebeğin diğer yolcuları rahatsız etmediğini, herhangi bir yolcu kadar sesinin çıktığını belirtmişler. ExpressJet yetkilileri uçuş mürettabatlarının böylesi durumlarda yolcuyu geri indirme yetkilerinin olduğunu söylemelerine karşın  mağdur anne ve oğlunun  böylesi bir muameleyi hak edip etmediği tartışma konusu…

Türkiye’de benzeri bir durum olsa ne olurdu?
– Anne hostese saldırırdı?
– Yolcular arasından mutlaka enneye destek verenler çıkardı…
– Yolcular arasından mutlaka anneye karşı duranlar da çıkardı…
– Ne olursa olsun anne uçaktan indirilmezdi (ki velet bas bas ağlıyo olsa da büyük ihtimalle bu sorun edilmezdi…

Uzatmayayım… Haberin ingilizce orijinali için buyrun tıklayın…

Günün Sözü

Az önce bir yerde okudum:

“…with a little one the days are long but the years are short, so savor every second.”

“Bir ufaklıkla günler uzundur ama yıllar kısacık olacaktır, dolayısıyla her saniyenin kıymetini bilin!” 

Hoşuma gitti… Özellikle de ilk günler, biraz boğuşmacayla geçse, gün bitmek bilmese de, bir süre sonra kızımızın okula başlayışında, mezun oluşunda, üniversiteye gidişinde, evden ayrılışında dönüp de geriye baktığımızda yılların ne çabuk geçiverdiğini göreceğiz…

Ollie Kottke

Kendi blogumu (ki ilk Türkçe bloglardan biri olduğunu tahmin ediyorum) kurup “web”de “log”umu tutmaya başladığımdan beri – hatta daha da öncedir- Kottke.org‘u takip ederim. Tasarımcı Jason Kottke’nin kişisel blogudur ki, bşr dönem işi gücü bırakıp, “ben hayatımı blog’umdan kazanabilir miyim acaba?” sorusuna yanıt aramıştır.

Meg Hourihan‘ı da yaklaşık aynı zamanda keşfetmiştim, internetle ilgili yazılar yazan (hatta sanırım kitabı da vardı) yazılarına Megnut.com sitesinden ulaşılan bir hatundu. şu anda bu yazıyı okuyan bir çok kişinin de blog altyapısı olarak kullandığı Blogger‘ı yaratan şirket olan Pyra Labs’ın kurucularındandır kendisi. (Sonra Pyra Labs’ı ve dolayısıyla Blogger’ı Google satın aldı ve ardından olanlar oldu… “Blog” internetin en popüler kişisel yayın girişimi haline geliverdi.

Neyse, bu iki kişiden bahsetmemim sebebi, bir kaç yıl önce evlenmiş olmaları değil. Meg’in interneti kenara itip ahçılığa merak salmış olması da değil, hatta megnut.com’u internetle ilgili bir blog olmaktan çıkarıp yemekle ilgili bir blog haline getirmesi (eski yazılarını başka bir yere taşımış elbette), şirketini Google’a sattıktan sonra yeni yemek merakı sebebiyle değişik restoranlarda ahçılık yapmaya başlamış olması filan değil. (Oysa ekmeğini internetten kazanan ve yemek konusunda de son derece meraklı olan bizler için nasıl da idol idol duruyor tüm süreç)
Yazının sebebi Ollie Kottke’nin doğumu. 3 Temmuz 2007’de Ollie’nin dünyaya gelişiyle Jason işi gücü hatta blog’Una yazı post etmeyi bir süre bırakacağını açıkladı. Anne’Nin ne yaptığını yapacağını bilmiyorum, fotografta oğluşuyla uyurken görünüyor. (Başka fotolar da sanırım şu linkte…)

Eh; hoş geldin Ollie!  :)

Anne sütü konusuna aynen devam…

Konu önemli konu malum… Ben de yeni öğrendiğimiz bir kaç önemli noktayı ve yanı sıra internette turaladığımda denk geldiğim bir kaç linki paylaşayım dedim…

Bu aralar öğrendiğimiz en kayda değer şey, veledimizin doyması için gerekli süt miktarı ve öğünlerin boyutları:
3000gr gibi gayet normal/ortalama ağırlıkta doğan bir küçük insan günlük olarak ağırlığının %15’i kadar anne sütü tüketmeliymiş. Bizim sarışın civciv de 2960gr doğup hastaneden 2790gr çıkmış, ancak daha ilk hafta sonunda 60gr geri alarak 2850’ye çıkmıştı. Bebeklerin doğumdan sonra yaklaşık %10 kilo verdiği fakat 15.gün civarı doğum kilosuna ulaştıkları biliniyor. (30.günde doğum kilosuna gelir diyen kaynaklar da var…)

Bu bilgiler ışığında yaklaşık 3000gr ağırlığında bir küçük insanın günde yaklaşık 450gr anne sütü tüketmesi gerekiyor. 3 saat aralıklarla besleyecek olsanız, günde 8 defa yaklaşık 56gr eder. (Bizimki biraz uykucu olduğundan daha çok uyuyup, bir seferde de daha fazla süt içiyor, ancak sonuç itibariyle yaklaşık bu kadar süt – en az- içiyor)

Elbette annenin sütünün bolluğu, besleyiciliği de bu verileri etkileyen unsurlar. (Deniz, emzirdiği kadar da pompayla sağıyor bu arada, ne kadar emilirse süt o kadar bollaşıyor, bunun yanı sıra bir memeden velet karnını doyururken diğerinin kendiliğinden fışkırır olması da enteresan… )

Gelelim bir kaç link vermeye:
Anne sütü ve emzirme, anne sütünün önemine dair nedenler
Anne sütünü artırmanın yolları
Anne sütüyle ilgili önemli linkler…
Daha da fazla link ve yazılar…
Anne nasıl süt üretir?

Older posts Newer posts

© 2024 Baba Olmak

Theme by Anders NorenUp ↑