Evet elbette ki kendime kızıyorum, değil iki hafta, ilk haftanın sonunda yazmam gereken bir yazı olmalıydı bu, hatta belki de her günün sonunda. Öte yandan okulun ilk günü Z’yi okula bırakıp yarım gün o civarda kaldıktan sonra şehir dışına çıkmak zorundaydım ve haftanın son günü döndüm, hiç değilse haftanın son günü servisi ben karşılayıp Z’yi aldım diye kendimi avuttum.
İkinci hafta ise sabah servise bindirme ve akşam servisten alma konusunda nöbet bendeydi. Bu arada zaten sabah işe gidiş saatlerimiz ve servisin geliş saati sebebiyle sabah servise bindirmek her durumda benim nöbetim olacak. Annemizin mesaisi 8.30’da başlıyor. Servis 8.50-9.00 civarında geliyor. Dolayısıyla baba Z’yi servis bindirip işe öyle gidecek gibi görünüyor.
Okulla ilgili çok fazla yazma şansım yok, çünkü içerde değiliz malum. (Hoş, ilk iki pazartesi birkaç saat video çekim yaptım okul için) Okulla ilgili ancak Z’deki değişimleri gözlemleyerek fikir sahibi oluyoruz şimdilik. (Yakın zamanda okuldan düzenli bilgilendirmeler gelecek hatta toplantılar yapılacak…) Z’deki en büyük gözlemimiz ilk iki hafta nerdeyse hergün öğrendiği yeni şarkılar ve bu şarkıları (kısa değiller) baştan sona inanılmaz bir şekilde söyleyişi… Hatta keyfi yerinde olduğunda hareketler eşliğinde söylüyor, kitlenip yüzümüzdeki tebessümle seyrettiğimizden daha kamerayla veya telefonla bile çekme fırsatımız olamadı.
En önemli konu sabahları erken kalkmak ve giyinip servise yetişebilecek şekilde hazır olmak. Gece yatış saatini oldukça ileri çeken Z için en büyük merakımız buydu. Nerdeyse 23.00 sularında yatmaya alışmış, 8.30 – 9.00’dan da önce kalkmaz olmuştu. İlk günlerde zor olsa da iki haftanın sonunda hem uyku saatinin 21.30 – 22’lere gerilemesi hem de öğlenleri okulda daha az uyuması (hatta uyumaması) sebebiyle erken yatmak kolaylaştığı gibi sabah kalkmak da çok çok zor olmamaya başladı. (Yine de çok kolay olduğu anlaşılmasın lütfen)
Benim sabah uyandırma ve hazırlık maceram ikinci haftanın ilk günü başladı… (Keşke ilk planladığım gibi ilk gün yazabilseydim, o zaman sıcağı sıcağına çok daha eğlenceli detaylar verebilecektim) Yine de aklımda kalanları zorlayayım…
İlk sabah tabii ki uyanamadı… Perdeler açık, ışık yanıyor, kulağının dibinde konuşmama rağmen o inadına gözlerini daha da sımsıkı kapayıp “biraz daha uyuyacağım” diyor… Ama ben de o kadar çabuk pes etmiyorum. (Yanında yatıp birlikte uyumayı ne kadar istesem de) Bir önceki hafta öğrendiği şarkılardan birini katlederek söylemeye başlayınca dayanamayıp hemen doğrusunu söylemek için gözlerini açıyor… “Sen oyna miçooo sen oynaaa, sen zıpla miçooo sen zıplaaa” Ben de hemen aynı kanaldan devam ediyorum…”Sen uyan Z. sen uyan…” “Sen giyin Z. sen giyin” “Sen dişlerini fırçala Z. fırçala” Bir şekilde uykuyu açmamız mümkün oluyor sonunda…

İkinci gün küçük bir laptop benzeri bir oyuncağını götürmek üzere diretiyor, elbette ki kışlık botlar yine isteniyor, üçüncü gün kışlık botlar yine isteniyor iki küçük oyuncak ve kum boyama kartlarından Mickey Mouse da yanımıza alınıyor, hepsi teyzesinin evine bırakılıyor, okulda giymek istiyorum diye patiklerini kocaman bir migros torbasına koymuş halde kapıda bekliyor ve onları okula götürüyor vb vb… Sabahlar böyle geçiyor.
Bu yazıya bugün başlamadım ama bugün yani üçüncü pazartesinin sonunda bitirebiliyorum. Bu sabah ise giyinme kısmında daha iyiydik, aynı renk eşofman giyelim diyerek eşofmanını giymesini sağladım ama yataktan kalktığı andan itibaren tutturduğu gibi okula sandaletle gitmesine izin vermedim. Yağmur çizmelerini giymesine ise ses çıkarmadım. Israrla okula gitmek istemeyişini ise, “gel dışarı çıkıp arabaların arasına saklanalım, sizin servis bizi bulamasın” diyerek ikna edebildim. İşe de yaradı… Bakalım yarın nasıl bir numara bulacağız…
(Z’nin servisteki fotografı için de Seda’ya teşekkür etmeyi unutmamak lazım)
26 Eki 2010 at 08:34
merhaba kolay gelsin diyorum öncelikle. zamanla geçiyor düzeliyor ve sabahları pratik bir şekilde hazırlanıyorlar. bu ara evet her gün yeni bir oyun bulmanız faydalı olur ki ben de öyle yaptım okul hayatında başarılar güzel Z' e.