Aslında baba-kız tatili demek doğru olmaz, çünkü yalnız değiliz, ama olsun, sanırım fikir olarak çok hoşuma gittiğinden, ben soranlara baba-kız tatile çıktık diyorum. ;)
Bu cuma annemizi satıp baba-kız ufak bir kaçamak yapmak üzere yola çıktık. İstikamet babaanne ile büyükbabanın karadeniz sahilindeki yazlığı olarak belirledik. Annemiz bir süredir çok yoğun çalıştığından ve çok yorgun olduğundan; üstelik bir hafta izne de çıktığından onu rahat bırakalım, dinlensin dedik, 3-4 gün kaçtık.
Yol zaten 1,5-2 saat; sohbet ederek geçirdik. Sohbet etmediğimizde Z. Sertab dinleyip yolu ve yol kenarındaki bariyerleri seyretti. (Hatta kendinden emin bir şekilde bariyerlerin hızla arkaya doğru hareket ettiğini iddia etti; yanlarından hızla geçtiğimiz için öyle göründüğüne çok zor ikna oldu) Sertab dinlemekten benim içim bayılmak üzereyken biraz başka bir şey dinlememe izin verdi ama Iron Maiden biraz fazla geldiğinden ikinci parçada Mor ve Ötesi’ne geçiş yapıldı; onla bile en fazla 4-5 şarkı idare edebildik; kendisi bu aralar erkek vokal sevmeyip kadın vokale takılmış durumda. Sonunda Sertab yerine alternatif Yasemin Mori’de uzlaştık; onun da “Nolur Nolur” şarkısını ısrar üzerine üç kere dinledik ki sonunda yol bitti…
Aşağı yukarı 24 saattir birlikte tatil yapmaktayız; dikkat çekici noktalara değinecek olursak:
– İlk gece buyuk bir inatla uyumamakla kalmayıp sonunda uyumak için dedesini tercih etti. (Daha önceden tecrübeyle sabit bunun en önemli sebebi, dedesi sabah gazete almaya giderken onun omuzunda gitmek ve bakkala vardıklarında da kendi adına eli boş dönmemek) (Bu sabah özeline gelecek olursak tüm gece babaanne ve dedesinin arasında yatsa da çok gec uyuduğundan uyanamadı…) (heheheh…)
– Bu arada bir şekilde gün içinde dede ile fısır fısır fısırdaşıyorlar ama bugün herhangi bir şeker-çikolata baskını yapamadım. (Dedeleri engellemenin bir yolunu bulan var mı bu yazıyı okuyanlar arasında)
– Sabah bir posta akşamüstü bir posta denize girildi; geri kalan zamanlarda bahçede hortumla -ayakların yıkanması bahane edilerek- ıslanıldı; ses çıkartılmadı…
– Öğlenleri uyunmuyor. (Ben bizzat 45 dakka masal anlatıp uyuyakaldım, üzerine dedesi de masal anlatıp uyuyakaldı, ardından hanfendi bolca masal dinlemiş olarak gününe devam etti…
Günün en unutulmaz diyaloğu; öğlen civarlarında dede torun fasulye ayıklarken yaşandı (ben o sırada kitap okuyor gibi onları dinliyordum) (Bu arada dede fasulye ayıklarken Z fasulye dişliyordu aslında)
Dede: Akşam mangal yapar mıyız?
Z: Salıncak mı demek istiyorsun?
Dede: Mangal diyorum…
Z: Salıncak???
Dede: Sen eşşoğlueşşek duydun mu hiç?
Z: O ne?
Dede: Sensin…
– Şimdiye kadar “anne” demedi; zaten evden çıkarken de “sen gelme” buyurmuştu. Önce “sen işlerini yap” dedi, sonra “anne çok yorulmuş” dediğimizde “sen dinlen” dedi. Sanırım 1-2 gün kadar daha idare edecek; denizdi kumdan kalelerdi derken… Bu arada kumsalda aramızda geçen diğer bir diyalog:
Z: Kumdan kale yapacağım ben
Baba: Yap babacım
Z: Kumdan kaleler diye şarkı da var…
Baba: Evet babacım var; şarkıyı yapan grubun adı da Kumdan Kaleler biliyor musun
Z: Neden öyle yapmışlar?
Baba: Grup isimlerinin aynısından şarkıları olsun demişler:
Z: Tamam.
Hazır anekdotlara girmişken o zaman iki gün önceden şu nadide parçayı da unutmadan yazayım…
Yorgun argın bir perşembe akşamı; Z’nin ortalarda olmayışından fırsat, baba Eric Clapton ve Steve Winwood konseri açmış; o sırada Z damlayıvermiş, üstelik elinde koaman bir erik dişliyor:
Baba: Z’cim bak bu amcanım adı “Erik” aynı elindeki gibi, çok güzel gitar çalıyor.
Z: Soyadı ne?
Baba: Klepton, daha doğrusu Kleptın…
Z: Kleptın… Erik Kleptın…
Hemen ardından anne odaya girer…
Z: Anne bak, Erik Amca’yı dinliyoruz biz…
Kaldığımız yere dönecek olursak; açıkhavada, düz ayak bir evde, normalden daha kalabalıkta olmanın avantajını yaşıyoruz. Bu arada annemiz de takmış sırtına çantayı Ayvalık’a doğru yola çıkmış… Öğle uykusu uyumadığından bu gece kısmen daha kolay uyudu: Yaklaşık 20 dakika (Ve ben masal yazma konusunda gittikçe iyiye gidiyorum; aynı masalda “Üç Küçük Domuz” “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler” “Kırmızı Başlıklı Kızı” birleştirip belli kısımlarını çok başarıyla sansürleyip evririp cevirip bir takım mesajlarla birlikte anlatır oldum. (Üç küçük domuz, cadının evinden uyutan değil, uyandıran elma yürütüp pamuk prensese yardımcı olmak için ormanın öbür ucundan yola çıkıp yolun uzunluğundan ötürü nehir kenarında kamp yaptıktan sonraki sabah tüm çöplerini de toplayıp çöp kovası buldularında atmak üzere yanlarına alarak yola devam ettiler) Hanfendinin uyumasıyla (ya da bayılma mı diyelim) kendimi bilgisayar başına attım, biriktirdiğim yazılarımı yazıyorum…
Uzattım iyice; hayalim bir kaç yıl sonra tam olarak başbaşa ve evden daha uzakta tatiller yapmak kendisiyle…
18 Tem 2010 at 00:31
Bu arada yzıyı yazdıktan sonra kendisini kontrol ettim; yaklaşık 5 saattir milim kımıldamadan uyuyor; bu modellere böyle yapacaksın.. Tüm gün canını çıkaracaksın; yattığı yeri bilmeden uyuyacaklar… :)
18 Tem 2010 at 04:12
Supermis. Bol bol yorun. En guzeli. Dedeleri ve anneanne/babaanneleri tatli cikolata konusunda engellemenin bir yolu yok. Her turlu tehdit unsurunu denedim. kesinlikle ise yaramiyor. Biz o yuzden Turkiye oncesi cok saglikl ibir diyetteyiz ailecek. Bir de kafalarina isliyorum, cok seker cikolata yerseniz disleriniz dokulur, sagliksiz sisman olursunuz diye. Ise yarayacak mi bilemiyorum, cunku tatli menziline girdiler mi omurilikten hareket etmeye basliyorlar.
18 Tem 2010 at 09:16
Bak çok özendim şimdi, Baba-kız tatile gitmeye değil, Gökhan'ın Ilgaz'ı alıp tatile gitmesine :)